29 Mayıs 2010 Cumartesi

Riquelme Ne Arar Bursaspor'da?




Bu aralar Riquelme Bursaspor'a geliyor gibisinden haberler çıkıyor. Aynı haber lig tv'nin sitesinde de var ancak konulan resim gayet manidar. Resmin üzerine yorum yapmamıza gerek yok heralde.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Dünya Kupası Ülke Değerlendirmeleri - Arjantin




Kaleciler: Mariano Andujar, Diego Pozo, Sergio Romero
Defans: Nicolas Burdisso, Ariel Garcé, Gabriel Heinze, Nicolas Otamendi, Clemente Rodriguez, Walter Samuel
Orta Saha: Mario Bolatti, Demichelis, Angel Di Maria, Jonas Gutierrez, Javier Mascherano, Javier Pastore, Maxi Rodriguez, Veron
Forvet: Kun Agüero, Gabriel Milito, Gonzalo Higuain, Lionel Messi, Martin Palermo, Carlos Tevez

Gerek Copa America'da gerekse katıldığı tüm dünya kupalarında favorilerden biri olarak gösterilen, ancak bu potansiyelini özellikle dünya kupalarında yansıtamamış bir takım Arjantin. Daha önce bu kupayı 1978 ve 1986 yıllarında olmak üzere 2 kere götürmüş olan Güney Amerikalılar, son 2 olimpiyat oyunlarında şampiyon oldular. Tabi o turnuvalarda yer alan futbolcuları düşünürsek pek büyütülmeyecek bir olay gibi gözükebilir ama yine de turnuvalarda şampiyonluğa aday olduklarını ispatlamış oluyorlar.
Gelelim Maradona'nın tercihlerine. Kadro beklenen kadro gibi gözüküyor. Eksiklik yok, takımın ofansif oyuncuları her ne kadar efsane gözükse de, defansif ve de taktiksel anlamda neler yapabilecekler hepimiz göreceğiz.
Kalecilere baktığımızda üçüne de vasat üstü kaleciler diğebiliriz. Özellikle Andujar ve Pozo yetersiz gözükse de şu an kalelerinde 23 yaşında 1.92 boyunda bir Sergio Romero var. Bu turnuvada ekstra performans gösterebilir, ama şunu da unutmamak gerekir ki, bu tür turnuvalarda kalecilerin tecrübeli olması önemlidir. 2008 yaz olimpiyatlarında altın madalya kazanan takımın kalesini korumuş olsa da, olimpiyat oyunlarının böyle büyük turnuvalara pek fazla refere olacağını düşümüyorum. Nerde o eski Bonano'lar, Abbondanzieri'ler?


Defansa baktığımızda, hem yetenekli hem de genç oyuncularla harmanlanmış bir rotasyon görüyoruz. Defans kurgusunda Heinze gibi bir oyuncunun yer alması tabi ki büyük şans. Ayrıca Walter Samuel de takımın abilerinden olduğundan dolayı kesin pozitif etkileyecektir defans performansını. Ancak defansın ortasında Maradona bir delilik yapmazsa Demichelis'in yanında, transfer döneminin konuşulan ismi genç Otamendi'ye şans verebilir. Sol bekte Heinze yer alırken sağ bekte de Burdisso'ya yer verecektir. Son Kanada maçındaki gibi 3'lü defansla oynarlarsa Bolivya gibi gözümüzün pasını alırlar ama sanmıyorum ki Maradona öyle bir şey yapsın.
Orta sahaya geldiğimizde banko oynayacak oyuncular Di Maria, Mascherano, Messi ve de Agüero gibi gözüküyor. Maradona her seferinde farklı taktik ve kadro kuruyor anlam veremiyorum ama sanırım böyle bir 4'lü ortasaha kurgusu olur.


Forvete geldiğimizde işler biraz kızışıyor. Öyle ki Atağa yönelik orta saha oyuncularıyla beraber en iyi forvet rotasyonuna sahip takım Arjantin. Higuain, D. Milito ve de Tevez. Tabi bir de yaşlı kurt Palermo var onu da unutmamak lazım. Sanırım Maradona Tevez'i orta sahayla forvet arasında sola daha yakın bir yerde iç forvet olarak yer alır. Orta sahay kurgusu da dörtlü gibi gözüküyoruz ama Agüero da aynı şekilde ama sağ tarafta iç forvet olarak oynayabilir. En uçtaki isim ise Higuain olacak gibi gözüküyor ancak dediğim gibi bunlarda değişiklik olabilir çünkü inanılmaz bir varyasyon var gerek orta sahada gerekse forvette. 1-2 oyuncu dışında neredeyse hepsinin de yeri yedek kadroyla bile doldurulabilir.


Turnuvanın favorilerinden gözüken Arjantin, B grubunda Yunanistan, Nijerya ve Güney Kore'yle mücadele edecek. Bu gruptan Arjantin tahminimce G. Kore maçı dışında biraz zorlanacak ama lider olarak adını ilk 16'ya gruptan birinci çıkarak yazdıracaktır.
Dünya Şampiyonu olma şansları ise bir Brezilya ya da İspanya kadar değil bence. Kadroları çok iyi olsa da Maradona bu takıma bir şeyler katamadı diye düşünüyorum. Eleme gruplarından zar zor çıkarken, bireysel yeteneklerin ayağına baktı hep.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Dünya Kupası Ülke Değerlendirmeleri - İspanya


Kaleciler: Casillas, Reina, Valdés
Defans: Albiol, Arbeloa, Capdevilla, Marchena, Pique, Puyol, Ramos
Ortasaha: Xabi Alonso, Busquets, Fabrégas, Xavi, Iniesta, Navas, Silva, Martinéz, Mata, Pedro
Forvet: Llorente, Torres, David Villa


Belki de Güney Afrika'da mücadele edecek takımlar arasında, kadrosu net belli olan takımlardan biriydi İspanya. Bir tek Torres ve Fabregas'ın sakatlıklarından söz ediliyordu, ancak onlar da 30 kişiden 23 kişiye düşürülen kadroda yerlerini aldılar.
İsviçre'de düzenlenen son Avrupa Şampyionasının şampiyonu İspanya, şüphesiz bu turnuvanın da en büyük favorilerinden biri. Gerek kadrosunun tam olması, gerekse Aragonés sistemini Del Bosque'nin devam ettirmesi, İspanyolların en büyük avantajlarından sadece ikisi.
Gelelim kadroya. Kaleciler, dünyanın tanıdığı kalburüstü kaleciler. Valdes'i hala beğenmememe rağmen, onun da ilk 11 için şansını zorlayacağı kesin. Kısacası İspanya'nın kalesi, bu 3 kaleciyle birlikte emin ellerde.
Defans hattına geldiğimizde, buradaki oyuncuların hepsinin kalitesi belli. İngiltere'yle birlikte turnuvanın en kaliteli defans rotasyonuna sahip olduklarını düşünüyorum, Muhtemel 4'lü defans, Ramos-Puyol-Pique-Capdevilla şeklinde olacaktır.
Ortasaha ise hem teknik hem de mücadeleci futbolculardan oluşuyor. Ortasahanın ortası ise her hangi bir sakatlık olmazsa Xavi-Iniesta ikilisinden oluşacaktır. Ancak sağ ve sol açık için ya da forvet arkasında oynayacak futbolcular için tek söyleyebileceğim şey ön libero olarak Xabi Alonso'nun, forvet arkası ya da ortasahanın ortasında 3. futbolcu olarak Fabrégas'ın oynama ihtimalinin olması. İspanya'nın yapacağı hazırlık maçlarından bir fikir edinebiliriz diye düşünüyorum.
Forvet mevkiisine geldiğimizde, 23 kişilik kadroya alınmayan Güiza'nın önünde olan isimlere bakıyorum: Torres, Villa ve Llorente. Açıkçası bundan önce neden Llorente yerine Güiza yer alıyordu takımda anlam veremiyordum ama şimdi doğru bir karar verdi Del Bosque. Güiza her ne kadar İspanya'da başarılı gözükse de, son 2 yıllık performansının ardından bu 3 futbolcudan her hangi birinin önüne geçmesi imkansızdı.
Grup olaraksa belki de, favorilerin en rahatı İspanya. Şili, İsviçre ve Honduras'la birlikte H grubunda yer alan İspanyollar, tahminimce bu gruptan 9 puanla çıkacaktır.

23 Mayıs 2010 Pazar

Dünya Kupası Ülke Değerlendirmeleri - Brezilya


Kaleciler : Gomes, Doni, Julio Cesar

Defans: Daniel Alves, Michel Bastos, Lucio, Gilberto, Luisão, Thiago Silva, Juan, Maicon

Orta Saha: Gilberto Silva, Julio Baptista, Josué, Elano, Kaká, Kleberson, Felipe Melo, Ramires

Forvet: Robinho, Grafite, Luis Fabiano, Nilmar


Dünya Kupası kadroları açıklandıktan sonra belki de en çok tartışılan tercihler Dunga'nın tercihleri oldu. Özellikle Brezilya'da ciddi tepkiler var kendisine karşı. Zaten ben bu Brezilya Milli Takım'ı seçimlerinde arkada nasıl bir lobicilik var anlamış değilim. Kadrodakilerden önce dışarda kalanlarla başlayalım. Ronaldinho, Pato, Marcelo, Hernanes, Andre Santos ve Paulo Henrique Ganso ilk akla gelenler. Bu oyuncular bu sene gösterdikleri performansla Julio Baptista, Elano, Kleberson, Robinho ve Felipe Melo'dan çok daha fazla hakettiler bence bu formayı. Denebilirki kim dışarda kalsa tartışılacaktı burası Brezilya Milli Takımı, ancak en azından form durumlarına göre bir tercihte yapabilirdi Dunga. Özellikle Kleberson ve Elano'nun orda olması son derece düşündürücü. Takımda sol bek yokken ve son 3 ayda çok iyi performans göstermesine rağmen Andre Santos'un orda olmaması da enteresan. Neyse bu konuda eğer Brezilya başarılı olursa kimse konuşamayacak kupadan sonra ancak bu kadro tercihinden sonra olası bir başarısızlık Dunga'nın sonunu getirir.


Kadroya gelince defansta dünyanın en iyi iki sağ beki kadroda ancak öte yandan kadroda tam bir sol bek yok. Dunga bu sorunu ya Dani Alves'i ters kanatta oynatarak çözecek yada bu sezonu formda geçiren Bastos ile. Ama Bastos sol bekte ne kadar performans verir orası muallak. Gilberto'dan sol bek olarak bahsetmiyorum bile. Bu bek rotasyonunda hadi Andre Santos olmadı en azından Maxwell kesinlikle olmalıydı bence. Defansın ortası ise zaten net: Lucio ve Juan bu Dünya Kupasını da beraber geçirirler.

Orta saha da ise oyuncular mücadeleci ve teknik olarak ayrılıyorlar bence. Josue mücadeleci kontenjandan banko bence kadroda. Kaka'da teknik kontenjandan. Bunların dışında kim oynarsa aynı benim gözümde. Belkide son yılların en gösterişsiz, en düz Brezilya Milli Takımı orta saha rotasyonu bu. En azından bir Ronaldinho'nun burda olmasını herhalde herkes isterdi.


Forvetlerde ise Robinho tercihi beni şaşırttı. Belki de kariyerinin en kötü sezonunu geçirdi Robinho bu sene. Diğer isimlerin yanında ise Pato olsun isterdim açıkcası. Onun dışında yine son yılların en sıradan forvet hattı olabilir. Luis Fabiano en önemli isim olacak bence burdaki.


Rakiplere bakıcna Portekiz ve Fildişi hiç hafife alınmayacak rakipler. Belki de kupanın en büyük süprizi bu grupta Brezilya'nın 3.lüğü olabilir. Eskisi gibi gözler kapalı bir üst tura yazılamaz Brezilya bu kadro ile bu grupta. Hatta ben forveti formda bir Portekiz'i grup liderliğine daha yakın görüyorum. Fildişi ise Brezilya için büyük tehdit burada. Son yıllarda tek eksikleri olan tecribeyi de kazanmış olmaları onları daha da önemli bir rakip yapıyor. Ve bence mücadeleci oyunları Brezilyaya ters gelebilir. Turnuvanın en keyifli grup mücadelesi kesinlikle burada olacak. Brezilya'nın ne yapacağı ise belki de ilk defa bu kadar merak konusu.

Caio Canedo


Wellington da Silva (İlerisi için Arsenal ile anlaştı) ve Philippe Coutinho (lerisi için Inter ile anlaştı) ile birlikte Brezilya'nın en önemli genç yıldızlarından biri de 19 yaşındaki Botafogolu forvet Caio Canedo. O diğerleri gibi bir Avrupa takımı ile sözleşme imzalayamadı henüz. Onu diğer gençlerden ayrı kılan özelliği ise enteresan hayat hikayesi. Kendisi daha 3 yaşındayken ailesiyle birlikte Amerika'ya göç etmişler, fakirlikten kurtulma umudu olarak. Daha sonra, babasıyla kendisi geri dönmek zorunda kalmışlar Brezilya'ya. Annesi ise şu anda Amerika'da hizmetçilik yapıyormuş ve 3 yıldır Canedo ile görüşemiyorlarmış. Canedo'nun en büyük amacıysa/hayaliyse iyi bir sözleşme kapıp annesinin yanında mutlu ve rahat bir şekilde yaşamasını sağlamak.

Diğer yandan Türkiye'deki 19 yaşındaki genç yıldız adaylarını düşünüyorum. 2 gol atınca göklere çıkanlar, gece klüplerini ikinci evi yapanlar, kadın peşınde koşanlar. O yaşlarında belki daha tam olarak haketmeden büyük paralar kazanıp, kendini kaybedenler. Belkide bizim genç futbolcularımızda olmayan Canedo'daki motivasyondur.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Sen Kimsin?


Beşiktaş'tan ayrılan her oyuncunun konuşması artık bir adet halini aldı. Ama bu adamın bu kadar konuşması beni delirtiyor. 2003-2004 sezonunda adını duymaya başlamıştık altyapıdan yeni bir Sergen geliyor diye. Del Bosque zamanında az da olsa forma şansı bulmuştu. Yıllarca herkes içinde bir ümit bu genç yeteneğin Beşiktaş'a kazandıracaklarını bekliyordu. Ama olmadı. Serdar Özkan hiçbir beklentiyi karşılayamadı ve artık istenmeyen adam haline geldi.

Sözleşmesi bitince çok sevdiği ve hatta çalım atmayı öğrettiği fakat karşılığında hiçbir şey öğrenmediği Arda Turan'ın yanına gitti. Şimdi de kalkmış Beşiktaş taraftarı hakkında haddinde olmayan sözler sarfediyor.

"Beşiktaş taraftarları futboldan o kadar anlıyor ki, hala Nouma'yı alkışlıyorlar. Değerlerine sahip çıkmıyorlar. Altyapıdan yetiştim, geçen yıl iki kupa kazandırdım. Ama yine yaranamadım. Kimse değer bilmiyor. Taraftarlar isabetsiz, yaş ortalaması 40 olan Fenerbahçeli oyuncuları transfer eden Mustafa Denizli'yi alkışlasınlar. Batuhan bu takımdan kovuluyor, ben gönderiliyorum."

Bu sözleri Serdar Özkan gibi ahlaksız, karakteri zayıf birinin söylemesi zaten şaşırtmadı beni. Ancak Türkiye'de hiçbir takım Serdar'a Beşiktaş kadar sabredemez ve kucak açamaz. Bir şeye benzemeyen saçıyla, aldığı sahte SÖZ plakayla ve sadece kaçak dövüşür gibi top oynamakla bu adamdan zaten kimse bir şey beklemesin. Son olarak Nouma'ya laf edeceğine eğer sen onun 10da 1i kadar mücadele etseydin zaten şu anda hala bu kulüpteydin.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Kutlu Olsun!

Ulu önder Atatürk'ün gençlere armağan ettiği 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun!

18 Mayıs 2010 Salı

Aziz Yıldırım Kalmalıdır!

Başlık net ve kesin olduğu kadar, yazımın içeriğini özetleyen en önemli cümle olarak da görülebilir. 
Bundan 10 sene öncesinde, hatta 20. yüzyıldaki Fenerbahçe'yi bir hatırlayalım. 10 sene içinde 2 lig şampiyonluğu dışında göze çarpan hiç bir başarı yok. 6 haftada, 10 maçta kovulan teknik direktörler, camia içindeki kaos havası, umutsuz taraftar da cabası. Stad küçük, Fenerbahçe ne SPORTİF anlamda ne de ekonomik anlamda ön plana çıkmış, daha da ileriye gidersek Galatasaray hegemonyasındaki bir Türk futbolu; isyankar taraftar profili ve bir türlü yerli yerine oturamayan yönetim şekli hakimdi. Kısacası 90'lu yıllar Fenerbahçe için bir kabus şeklinde geçmiş. Öte yandan diğer hiç bir amatör branşta - ki futbol dışında bütün branşlar böyle adlandırılıyor, yoksa tamamen profesyonel - Fenerbahçe'nin esamesi okunmuyor, Fenerbahçe Erkek Basketbol takımının Koraç kupasında çeyrek finale çıkmasından başka bir başarı gözükmüyordu. 
Sene 1998 olduğunda ise genel kurulda Vefa Küçük'e 1 oy fark atarak, Ali Şen'in ardından başkanlığa seçilmiş bir adam, ama kim bu adam? Neyin nesiydi bu Aziz Yıldırım? 90-92 sezonları arasında yönetimde yer alan son senesini de futbol şube sorumlusu olarak geçiren, NATO için inşaat yapan bir firmanın sahibiydi bu adam.
96-97 ve 97-98 sezonlarında Galatasaray'ın şampiyonluklarıyla sona ermiş sezonların ardından göreve gelen Aziz Yıldırım, normal olarak tesisleşmeden ve de ekonomik büyümeden önce taraftarına şampiyonluk vermek istemiştir ancak bu hedefine 2000-2001 sezonunda Mustafa Denizli önderliğinde ulaşabilmiştir. Daha sonra ki ekonomik büyümeden ve de tesisleşmeden her yerde bahsedilse de burada da kısa bir özetini geçeceğim.
Öncelikle stadı büyütüp 55000 kişilik dev bir futbol mabedi yaratan Aziz Yıldırım daha sonra basın-yayın sektöründe, Fenerbahçe dergisi, gazetesi ve televizyonunu taraftarlarına sunmuş, giyim-tekstilde Türkiye'nin dört bir yanına, takımın resmi markası olarak da anılan Fenerium'ları açmış, taraftar kart uygulaması yaparak bir çok taraftara kolaylık sağlamış ve de kulübün gelirini 16 mio avrodan 200 mio avroya çıkarmıştır. A futbol takımı için Samandıra'da Avrupa'da bir çok büyük klübün standarlarına sahip olan Can Bartu tesislerini, futbolcularına sunmuş ve Ataşehir'de halen inşaatı süren Fenerbahçe Ülker City projesiyle de sadece futbola değil, basketbola ve voleybola da büyük yatırımlar yapacağının sinyallerini çoktan vermiştir.
Sene 2010 ve bugün herkes Aziz Yıldırım'ın olası istifasından konuşuyor. Peki istifasından bahsedilen bu adam sportif anlamda neler mi yapmış? Bir görelim.

  1. Futbol A Takımı Lig Şampiyonluğu (2000-2001,2003-2004,2004-2005,2006-2007)
  2. Futbol A Takımı Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali (2007-2008)
  3. Erkek Basketbol Takımı Lig Şampiyonluğu (2006-2007,2007-2008)
  4. Erkek Basketbol Takımı Türkiye Kupası Şampiyonluğu (2008-2009)
  5. Erkek Voleybol Takımı Lig Şampiyonluğu (2007-2008,2009-2010)
  6. Erkek Voleybol Takımı Türkiye Kupası Şampiyonluğu (2008-2009)
  7. Bayan Basketbol Takımı Lig Şampiyonluğu (1998'den bu yana 8 şampiyonluk)
  8. Bayan Basketbol Takımı Türkiye Kupası Şampiyonluğu (1998'den bu yana 9 şampiyonluk)
  9. Bayan Voleybol Takımı Lig Şampiyonluğu (2008-2009,2009-2010)
  10. Bayan Voleybol Takımı Türkiye Kupası Şampiyonluğu (2009-2010)
  11. Bayan Voleybol Takımı Süper Kupa Şampiyonluğu (2008-2009)
  12. Bayan Voleybol Takımı Şampiyonlar Ligi (2009-2010 - Finalist, 2008-2009 - Final Four)
  13. Yüzme Şubesi Şampiyonlukları (2001'den bu yana 9 şampiyonluk)
  14. Erkek Masa Tenisi Lig Şampiyonluğu (2006'dan bu yana 4 şampiyonluk)
  15. Bayan Masa Tenisi Lig Şampiyonluğu (1998-1999,1999-2000,2000,2001,2001-2002,2007-2008)
  16. Erkek-Bayan Boks Liglerinde toplamda 9 şampiyonluk, bireysel olarak sayısız Avrupa ve Dünya Şampiyonluğu
  17. Kürek ve Yelken şubelerinin 10 senelik hegemonyası ve şampiyonluklar
Görüldüğü üzüre Fenerbahçe ne bir futbol kulübü ne de jimnastik kulübü. Armasında da yazdığı gibi: Fenerbahçe SPOR Kulübü. Özellikle son 5 yılda hemen hemen tüm branşlarda sayısız başarı ortada. Bunun şüphesiz en büyük nedeni de Aziz Yıldırım ve getirdiği kurumsal yapıdır, ancak malesef bu kurumsal yapı bir türlü futbol şubesine yansımadı. Fenerbahçe futbol takımı, şampiyon olmadığı sürece başarısızdır, bu çok doğru bir önermedir, ancak gerek getirdiği yıldızlara gerekse ligdeki şu an ki konumu rakipler tarafından gıpta ile izlenmektedir.
Peki futbolda ne yapmalıdır Aziz Yıldırım? Verebilecek tek cevabım var, o da sportif direktörlük adı altında Aykut Kocaman'a daha çok sorumluluk verilmesi, bunun yanında da kendi yanında oluşturacağı beyin takımıyla birlikte (beyin takımı olmak maşası olmak ya da adamı olmak manasında anlaşılmamalı) bazı kararları tek başına değil, ekip olarak alması gerekmektedir. Aziz Yıldırım'ın egosu olduğu doğrudur, ama Fenerbahçe şu an buralara kadar geldiyse onun sayesinde gelmiştir. Futbol şubesindeki katı kurallarını biraz daha gevşetebilirse ve bunun sadece kendi bildikleriyle olmayacağını, tek başına hareket ederek başarı sağlanamayacağını anlayabilirse futbol takımı şüphesiz daha başarılı olacaktır. Belli kalıplardan çıkılması, at gözlüklerinin çıkarılması herkes için daha karlı olacaktır.
Bir yandan da biraz beyin fırtınası yapalım. Olası bir Aziz Yıldırım istifasının ardından, başkan olabilecek potansiyel isimler, Ali Koç ile Mehmet Ali Aydınlar gibi gözüküyor. Hakan Bilal Kutlualp'in ya da Sadettin Saran'ın muhalefet yapmaları bile söz konusu değil ki, ben de kulübün kapısından içeri alınmalarına net karşıyım. Ali Koç ya da Mehmet Ali Aydınlar bu kulübün başına geldiğinde Aziz Yıldırım'dan tam destek alacaklarına ve aslında başarılı olacaklarına hiç bir şüphem yok ancak Aziz Yıldırım'ın gerek kulübü için yaptığı fedakarlıkları gerekse tecrübesini hiç bir türlü es geçemeyiz. Fenerbahçe KAOS Kulübü olmaktan çıkıyor derken Fenerbahçe kaosun içine sürüklenmemelidir. Bu nedenle önümüzdeki 2 sezon boyunca Aziz Yıldırım kalmalıdır - daha radikal ve esnek kararlarla.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Değişim vs Devrim

Önce şunu tartışmak lazım: Fenerbahçe bu sezon başarısız mı? Dün gece 10a yakın net gol kaçtı maçta. Bunlardan bir tanesi girse, Onur o kadar gününde olmasa, Fenerbahçe'nin ilk 80 dakika bir forveti olsa, bugün Fenerbahçe başarılı mı olacaktı? Bence bu sezon ortada büyük bir başarısızlık yok. Bursaspor da bu işi hakedicek mücadeleyi koydu, sonuna kadar kovaladı ve şampiyon oldu. Yani bu yazıyı okuyan biri olursa sanmasın ki, dün maç kaybedildi diye yazıldı. Sadece bütün sezon düşünüp söylemediğim şeyler bunlar, sezon sonunu beklediğim. Kişilerden sırayla başlaya başlaya ben söyleyeyim düşündüklerimi.

Aziz Yıldırım – Yönetim

İkisini birbirinden ayırmıyorum ki zaten yarısının Aziz Yıldırım'ın -Ali Koç dışında- tetikçileri olduğunu artik herkes biliyor. Belki de sene başında karşısında sağlam bir rakip olsa seçilemeyecek hale gelmişti Aziz Başkan. Seçildikten sonra ise başladı konuşmaya. Öpen takım lafları, 3 sene şampiyonluklar. Baştan yükseltildi taraftarın beklentileri. Önce Daum kararı ile başladı Başkan. Doğru, yanlış bu konuda herkesin fikri farklı olabilir. Garantici gibi gözüken tercihti. Her ne kadar sonunda daha başarılı da olsa Daum, Rijkaard'ın yarattığı heyecanı yaratamadı bizde. Daha sonra Mehmet Topuz rezilliğini patlattı Başkan. Hem 10m E bonservis bedeli, hem transfer işine karışan isim dedikodular hemde sonunda Başkan'ın bizzat gidip alması çok çirkindi. Transfer konusunda en iyi hamle bence Özerdi. Bunu çok yakında herkes fazlasıyla zaten görücek. Onun dışında vasat Brezilyalıları Daum'un istediğini biliyoruz. Aykut hamlesi ise belki de son yılların en yerinde hamlesiydi Başkan'dan. Acaba değişiyor mu diye bizi düşündürürken baktık tetikçiler yine Samandıra'da yatıp kalkmaya başladı, Aykut'un ne otoritesi ne karizması kaldı. Fenerbahçe kariyeri bence burada bitti Aykut'un. Son anons rezilliğinden bahsetmek bile istemiyorum. Dün o oyunun o çabanın arkasından, o rezillik olmasa tepki bu kadar sert olmazdı tribünden. Bunların yanında bir de amatör branşlardaki inanılmaz başarı var ki küçümsenmemeli bence. Şimdi burdan gitsin demek çok kolay, ama Aziz Başkan'ın değişmeyeceği ve ders almayacağı kesin. Artık bir kan değişimi zamanı geldi. Sistem kurma zamanı geldi. Türkiye'de Aziz Yıldırım'ın yarattığı anti-fener hareketini tersine çevirmenin zamanı geldi. Kim gelsin diyen olursa da herkes gibi benimde aklıma iki isim geliyor: Mehmet Ali Aydınlar ve Ali Koç.

Daum ve Kadro

Daum hakkında da kadro hakkında da uzun uzun yazmaya gerek yok. Daum'un gelmesindeki tek amaç kısa vadede başarı sağlamaktı. Sağlanamadı ve derhal gitmeli. Kim gelmeli diyene de cevap net: Sistem yerleştiricek, felsefe getirecek, genç başarıya aç biri. Kadroda da Volkan, Lugano, Emre, Özer ve Mehmet dışında herkes hemen derhal gitmeli. Alex ve bir yabancı +2 kalabilir belki. Yedek olarakta Bekir, Selçuk ve Gökhan Ünal kalabilir. 3-4 tane sağlam transfer ile seneye bu takım yine iyi iş yapıcaktır.

Taraftar

Son yılların en iyi tribün performansı bu sene geldi. En az suçlu olan heralde taraftardır bu sene. Taraftar tribünü uygulaması zaten bu sene tribünün çok iyi olacağına işaretti. Bundan sonra da bu zihniyetle her sene daha iyiye gider.

Rakipleri değerlendiricek olursam öncelikle Bursaspor'a sonsuz tebrikler. Anadolu'da şampiyonluk yakışacak şehirlerden biri Bursa. Her ne kadar taraftarını sevmesemde yıllardır takımının arkasında durmaları takdir edilir. Eskişehir ve Bursa bunu hakeden iki şehirden biriydi bence Süper Lig'de. Helal olsun sonuna kadar kutlasınlar. Ama asıl sınav onlar için şimdi başlıyor. Ne kadar vizyonlu oldukları ortaya çıkacak. Seneye CL'den de alacakları para ile birlikte yaklaşık 1 sene içinde 50 M TL kazanacaklar. İyi bir yapılanma ile gerçekten büyük takımların arasına girebilirler.

Galatasaray ve Beşiktaş açıkcası benim beklediğim şekilde bitirdiler sezonu. Galatasaray'ın başarısız olmasını beklememin nedeni kadrosunun kötülüğü veya Rijkaard'ın kötülüğü değil, girdikleri büyük değişim süreciydi. Yeni bir futbol felsefesinin yerleşme çabalarıydı. Ve eldeki orta saha ile o felsefenin oturmasının çok zor olacağıydı. Seneye iyi bir ortasaha ve stoper ile çok farklı bir Galatasaray izleyebiliriz. Beşiktaş ise bence 3 büyükler içinde kadrosu en kötü olan takım. Bu sene de bence yaptıkları başarıdır. Ayrıca sakatlıklardan da çok çektiler. Seneye akıllı transferlerle -bu takım oyunu havasını bozmazlarsa- onlarda yine mücadelenin içinde olacaklarıdır. Seneye belki de tarihin en güzel Super Lig yarışını izleceğiz. Artık yaza bakma zamanı.

Bu arada ligi temiz görmeyenler, kaleci hatalarını sorgulayanlar, şaibeli lig diyenler şimdi utanmışlardır umarım.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Diana Taurasi Resmen Açıklandı


Bayan basketbolunun Kobe Bryant'ı diyebiliriz kendisi için. Önce Avrupa'nın en iyi koçu, şimdi de dünyanın en iyi bayan basketbolcusu. Anlaşılan yönetim bayan voleyboldan sonra basketbolda da gözünü EL şampiyonluğuna dikti. Helal olsun.

Evden Dünya Kupası Keyfi(!)



Dünya Kupası yaklaştıkça ülkeler de bir bir kadrolarını açıklamaya başladılar. Kimi teknik adamlar 30 kişilik kadrolarını açıklarken kimileri de kesin Dünya Kupası kadrolarını duyurdular. Haziran'a kadar büyük sakatlıklar olmadığı sürece çoğu kadroda değişiklik olmayacak ancak Dunga ve Domenech büyük süprizlere imza attılar ve bunlar çok konuşulacak gibi duruyor.

Domenech artık nasıl bir torpilliyse ya da bu adamda bir şey var da biz mi göremiyoruz bilemiyorum ancak bütün başarısızlıklarına rağmen hala nasıl Fransa milli takımının başında anlamak gerçekten mümkün değil. Patrick Vieria'yı kadronun dışında bırakmış. Her ne kadar Man City'de bekleneni veremese de bu tip büyük turnuvalarda tecrübesiyle fark yaratabilecek bir oyuncu. Ancak en büyük tartışma konusu ise bu sene formasını Higuain'e kaptıran Benzema'nın kadro dışında kalmış olması.Ayrıca Samir Nasri'nin de listede esamesi okunmamış. Eski formuna hasret Djibril Cisse'yi 30 kişi arasında görmek de başka bir süpriz. Finallerde ne olur ne biter bilinmez ama Domenech gene Fransa milli takımının başında bulunmaya devam eder(!).

Bir diğer tartışılan kadro ise Dunga'nın açıkladığı 23 kişilik Brezilya milli takım kadrosu. Galatasaray'da formsuz bir sezon geçiren Elano çağırılırken en büyük şoku kadroya dahil edilmeyen Marcelo, Ronaldinho, Pato, Adriano ve Neymar yaşadı. Gilberto Silva, Josue, Kleberson gibi 30 yaşını çoktan geçmiş defansif orta saha ise takımın en güçsüz yeri olarak dikkat çekiyor. Sol bekte ise daha önce davet ettiği Andre Santos ve Marcelo'nun yerini ise Lyon'dan Michel Bastos ile doldurmayı planlıyor. Ancak Pato'nun olmadığı bir forvet hattı ne kadar etkili olur o da ayrı bir tartışma konusu.

İtalya kadrosu beklendiği gibi açıklandı. Tek sürpriz ise İtalya'ya dönmesi gündemde olan Giuseppe Rossi. Hollanda'da Van Nistelrooy kadroda yok.Uruguay, İsviçre, Amerika ve Kamerun ise tahmin edilen kadrolarını açıkladılar. Türkiye'den Rigobert Song, Geremi, Filip Holosko, Robert Vittek, Marek Sapara Dünya Kupasında milli takım formalarını terletecekler.

11 Mayıs 2010 Salı

En Sonunda!



Beşiktaş'ın sorunlu 3lüsünün başını çekenlerdendi Batuhan. Gerçekten iyi bir oyuncu ve yıldız olabilecekken kişilik açısından pek de gelişmemiş olduğu için her geçen gün dibe doğru ilerliyor. Bugün sonunda Eskişehirspor'a 2 milyon 100 bin euro karşılığında transfer oldu haberi geldi. Beşiktaş öbür sorumsuzları Serdar Özkan ve İbrahim Kaş'tan da bu sene sonunda kurtulacak. Maalesef Beşiktaş'ta çok şey beklenen bu 3 oyuncu da karakter olarak son derece zayıf çıktı. Fakat şimdi 3 tane daha pırıl pırıl genç bekliyor A takımda. Umarım Rıdvan, İsmail ve Necip diğerlerinin izinden gitmez ve Beşiktaş'a çok daha faydalı olurlar.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Euroleague'de Şampiyon Barça

Fransa'nın başkenti Paris'te oynanan 2010 Eurologe F4 maçlarının ardından kupaya uzanan taraf Regal FC Barcelona oldu. Cuma günü oynanan yarı final maçında CSKA Moskova'yı 64-54 yenen  Barça, adını finale yazdırırken, diğer taraftan da heyecanlı ve zevkli mücadeleye sahne olan Olympiakos - Partizan maçını uzatmalar sonunda 83-80 Olympiakos adını finale yazdıran 2. takım olmuştu. Daha sonra pazar günü oynanan Final4 final maçını beklendiği üzere favori Barcelona Olympiakos'u 86-68 yenerek avrupa basketbolunun en prestijli kupasının sahibi oldu. Aynı gün oynanan 3.lük maçında ise, CSKA Moskova, Partizan'ı uzatmalar sonucunda 90-88 yenerek, avrupanın 3. büyüğü oldu.
Öte yandan Final 4'un en değerli oyuncusu, finalde Olympiakos potasına 21 sayı bırakan Juan Carlos Navarro seçildi. Navarro bundan önce 2008'de, Eurolegue normal sezonunun en değerli oyuncusu, ve bu sene de dahil olmak üzere toplam 4 kere tüm Euroleague sezonu kadrosu ilk 5'inde yer almıştı.
Avrupa basketbolunun en büyük organizasyonlarından biri olan Euroleage'de sanırım gerek genç kadrosu, gerekse taraftarıyla gönüllerin şampiyonu Partizan oldu. Özellikle yarı final ve 3.lük maçlarının ardından salonu boşaltmayarak taraftlarların takımlarına verdikleri destek, herkesin bu çılgın taraftar kitlesine gıpta ile bakılmasına neden olmuştur.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Geçmiş Olsun Rıdvan



Sene başından beri sakatlıklarla boğuşuyordu ve fazla forma şansı da bulamamıştı Rıdvan. Beşiktaş'ın yarıştan kopmasıyla beraber sağ bekte görev almaya başladı. Sivasspor ve Diyarbakırspor maçlarında etkili olmuş ve gelecek için iyi sinyaller vermeye başlamıştı. Fakat dün akşam Manisaspor maçında Simpson'un müdahalesiyle fibula kemiği kırıldı. Kırıkla beraber bağlarında da kopma meydana geldi. 18 yaşındaki bir oyuncu için kariyerinin başında böyle ağır bir sakatlık yaşaması üzüntü verici. 5-6 ay arasında bir tarihte dönmesi bekleniyor. Geçmiş olsun Rıdvan.

Elveda Küçük Şifo



300 bin kişide bir görülen ender bir hastalığa yakalanmıştı Mehmet Uzun. Hastalığı sebebiyle annesinin babasının adını hatırlamıyordu ancak Beşiktaşlı futbolcuların isimlerini unutmamıştı. Eskişehir maçında ise hayranı olduğu İbrahim Toraman'ın elini tutarak çıkmıştı İnönü Stadına. Mehmet Uzun dün vefat etti. Tabutunun üstünde çok sevdiği siyah beyaz formasıyla beraber... Mekanı cennet olsun.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Euroleague Final Four

Avrupa'nın en prestijli basketbol organizsyonu Euroleague'de şampiyon bu haftasonu Paris'te oynanacak Final Four ile belli olacak. F4'a kalan takımlara bakınca Barcelona ve Olympiakos zaten sene başında burda olmasına kesin gözüyle bakılan takımlardı ve buraya kadar çokta zorlanmadan geldiler. CSKA Moskova'da bütçe olarak küçülmüş olmasına ve Messina'yı kaybetmesine rağmen Paris'e, birazda kura şansıyla, geldi. Dördüncü takım sezon başında bir sezon önceki ilk 5'inden 4 ismi Avrupa'nın büyük takımlarına gönderen ve genç kadrosuyla son yılların en büyük süprizine imza atan Partizan oldu. Onların bu başarısı tamamen ayrı bir yazı konusu olduğu için detayına şimdi girmeyeceğim. F4 eşleşmeleri ise şu şekilde:

Regal Barcelona – CSKA Moskova

Barcelona tartışmasız Avrupa'nın en iyi kadrosuna sahip. Guard rotasyonları belki de Euroleague tarihinin gelmiş geçmiş en iyisi. Basile, Lakovic, Navarro, Rubio, Grimau ve Sada. CSKA Moskova'nın guard rotasyonu ise J.R. Holden, Planinic, Landgon, Ponkrashov ve Keyru'dan oluşuyor. Bu bölgede her ne kadar CSKA Moskova'da çok güçlü olmasa da Barcelona bence biraz daha ağır basıyor. Kısa forvet ise Barcelona'nın belki de tek zayıf noktası. Pete Mickael bu sene çok formda ancak onu yedekleyecek bir isim yok. CSKA Moskova'nın üstünlük sağlayabileceği bölge burası olabilir. Uzun rotasyonunda ise iki takımın mücadelesini izlemek bir hayli keyifli olacak. Barcelona da Lorbek, Morris, Trias, Vazquez, N'Dong, CSKA Moskova da ise Smodis, Khryapa, Sokolov, Kaun ve sezon ortası takviyesi Mensah-Bonsu. Burada iki takım eşit gözüküyor. Koç olarakta iki genç koç olacak takımların başında. Sonuç olarak Barcelona tecrübesiyle ve bu seneki takım oyunuyla CSKA Moskova'nın bir adım önünde ancak olası bir süpriz de olmayacak iş değil. Seri olsa Barcelona tartışmasız, net favoridir derdim ancak tek maçlık bir mücadele bu. Oyuncularun gününde olması, konsantrasyonları büyük etken maç için. Belki de F4'un en zevkli mücadelesi bu maçta olacak.


Partizan – Olympiakos

Sezonun en büyük süprizi Partizan. Sene başında ilk gruplardan çıkmasına bile şüpheyle bakılan, oyun kurucusu geçen sene Mersin Büyükşehir Belediyesi'nden gelen, bir sezon önceki altın çağ gözüyle bakılan ilk 5'ten 4 oyuncu satan Partizan, Koç Vujosevic'in mucizesi ve takım oyunuyla buraya kadar geldi. Sonuç ne olursa olsun bu sene yaptıkları hiçbir zaman unutulmayacaktır. Bu noktada kadroları karşılaştırmaya gerek yok. Her bölge de Olympiakos daha üstün Partizan'dan kağıt üstünde. Ancak takım oyunu olarak Partizan sezonun en iyisi. Reboundlarda oynadıkları neredeyse her maçta rakiplerini ezdiler. İnanılmaz takım savunması yapıyorlar ve oyun setlerini kusursuz uyguluyorlar. Olympiakos ise güçlü kadrosunun hakkını vererek buraya geldi. Ciddi favoriler bu maçta ancak bir Barcelona maçını değerlendirirken dediğim gibi tek maçlık elemelerde herşey olabilir. Partizan'ın bu sene Barcelona ve Panathinaikos'u yendiğini unutmamak lazım. İki takımda önce çıkan isimler ise; Olympiakos'ta neredeyse bütün kadro ama illaki isim vermek gerekirse Schortsanitis, Teodosic, Kleiza ve Childress söylenebilir. Partizan'da ise Maric, Vesely ve McCalebb önce çıkan isimler. Umarım Partizan bir süprize daha imza atar ve bu peri masalını finale taşır.

ZTK 8. Kez Trabzonspor'un

Dün Şanlıurfa GAP Arena'da oynanan Ziraat Türkiye Kupası final maçında Trabzonspor, Fenerbahçe'yi 3-1 mağlup ederek kupayı kazanan taraf oldu. Maçın başından sonuna kadar, kupayı isteyen, saldıran, gol arayan ve baskı kuran taraf Trabzonspor'du. Nitekim Umut, Engin ve Colman'ın attığı golle kupaya uzanan taraf bordo mavili ekip oldu.
Andre Santos'un sakatlığı nedeniyle maça Vederson'la başlayan Fenerbahçe, bu maçta tam kadro çıktı Trabzonspor karşısına. Vederson dışında son haftaların savaşan, mücadele eden, baskı yapan Fenerbahçe'den eser yoktu bu maçta. Beni şaşırttı mı diye soracak olursanız pek şaşırtmadı, ancak 2000 yılından bu yana 5 kez finale çıkan bir takımın da kupa alması artık beklenen bir şeydi çoğu kesimlerce. Beklentileri karşılıksız bırakan sarı lacivertli ekip yine finalden boş döndü. Trabzonspor sonuna kadar haketti, kupa ya da maç kaybının bahanesi olmaz, ancak yine de kupanın kaybedilmesinin bir kaç nedeni olduğunu düşünüyorum. Birazdan sıracalayacağım nedenler önem sırasına göre değildir.
1.Gündüz Maçı
Aslında hiç bir zaman bahane edilmemesi gereken bir konu olsa da, yine de biraz etkisi olduğunu düşündüğüm bir unsur. Biyolojik olarak açıklayacak olursak, futbolcuların biyoritmi devamlı akşam maçı oynamaya endeksli olduğu için vücudun ritmi de, sosyal ve psikolojik adaptasyonları da buna göre endeksleniyor. Örnek verecek olursak, maç günü sabahtan kalkan teknik kadro ve futbolcuların, o gün yiyecekleri şeylerden, dinlenme saatlerine kadar belli, ancak maç saat 15:45'te olunca bırakın yemekleri, toplantıları, futbolcular dinlenmeye çekilmiş oluyorlar. Zaten en geç 1 saate de stada doğru yol alıyorlar. Ayrıca akşam oynanan maçlarda hava sıcaklığı 10-15 derece arasında seyrederken, bu maç Urfa sıcağında saat 4'te 28-29 derece civarında oynandı. Gerek daha fazla su kaybı, gerekse iklim değişikliği illa ki futbolcuları etkilemiştir. E peki Trabzonspor bundan etkilenmiyor mu? Tabi ki onlar da etkilenir, ama esas konu teknik ekibin futbolcuları gündüz maçına ve final kavramına kafaca hazır tutabilmesi.
2.Kupa Sendromu
Bu unsuru örnek vererek kısaca geçeceğim. Nasıl Galatasaray Kadıköy'de Fenerbahçe'yi yenemiyorsa ve bu olay hırs yaratmaktan çok tedirginlik veriyorsa Galatasaraylı futbolculara, aynı şekilde Fenerbahçeli futbolcular da stres altında başlıyorlar final maçlarına.
3.Futbolcu Kondisyonu
Şüphesiz ligin son çeyreğinde, en baskılı, en saldırgan, en mücadeleci futbolu oynayan takım Fenerbahçe. Haliyle futbolcuların da maçlardan sonra rejenerasyon periyodları uzadı. Haftada bir, saldırgan, devamlı pres yapan takımın futbolcularını bu maç da göremedik, neden mi? Tamamen futbolcuların yorgun olması ve kendilerini haftada bir olmak üzere yüksek tempoda maç yapmaya hem psikolojik hem de fiziksel olarak alıştırmaları.
4.Konsantrasyon
Bir yanda lig ve kupa şampiyonluğuna oynayan bir takım, diğer yanda da amacı sadece ZTK'yı almak olan, teknik direktörlerinin de "kupayı almak için elimizden geleni yapacağız, haftalardır bu maça hazırlanıyoruz" açıklaması yapılan bir takım. Anlatmak istediğim şey zor değil sanırım. Kupa kaybının en büyük nedeninin de bu olduğunu düşünüyorum. Trabzonspor Fenerbahçe'den daha çok istedi ve de aldı kupayı. Bu kupayı ne kadar çok istediklerini de maç boyunca bütün bordo mavili futbolcu gösterirken, Fenerbahçeli futbolcular maçın sonunda kupa verileceğinden bihaber gibiydiler.
Konsantrasyon adı altında bir diğer etken ise Fenerbahçe'nin lig şampiyonluğuna oynaması. Sayın Aziz Yıldırım tarafından verilen bir söz, son 2 haftaya lider girilmesi ve kafalarda şampiyonluk mücadelesi. Tabi ben futbolcu değilim bu psikolojiyi anlayamam belki, ancak "aklımız lig şampiyonluğunda" gibi bir düşünce varsa orta da tamamen yanlış. Sen Fenerbahçe'de oynuyorsan ve böyle diyorsan, bu takımın büyüklüğünü çözememiş demeksindir.
Ama bir kez daha yineliyorum, bu saydıklarımın sonuncusu dışında hiç biri bahane olamaz, olmamalı da.
Bu maçla ilgili kimseyi eleştirmeyeceğim, çünkü bu kupayı istememiş camia, savaşmamış belli. Beni üzen nokta kupanın 28 yıldır alınamaması değil, isterlerse 100 sene alamasınlar ancak 4 gün önce 2 hafta önce lig maçlarında gördüğümüz mücadeleyi görememek oldukça can sıkıcı. Peki Fenerbahçe Ankaragücü maçında da böyle mi oynayacak? Hayır, hep birlikte göreceğiz.
Helal olsun Trabzonspor'a.


*HDTD*

8 Saat

8 saat içinde;
  • Trabzonspor Türkiye Kupası'nı kazandı,
  • Inter Italya Kupası'nı kazandı,
  • Tottenham Şampiyonlar Ligi'ne gitmeye hak kazandı,
  • Marsilya 18 yıl aradan sonra Fransa Ligue 1'i şampiyon olarak tamamladı.
Ne gün ama!

4 Mayıs 2010 Salı

Kısa Kısa İkinci Tur Tahminleri

Uzun zamandır bloga neredeyse hiç yazamadım. Hala okuyan, takip eden varsa kusuruma bakmasın gerçekten çok yoğunum. Bundan sonra daha sık yazmaya çalışacağım. Yazılara resim koymak çok zaman aldığı için bir süre resimsiz olacak benim yazdıklarım, eğer okuma konusunda zorluk oluyorsa, rahatsızlık veriyorsa yorum kısmına yazın lütfen.


Los Angeles Lakers -Utah Jazz
İlk maçı izlediğim için bu seri hakkında biraz daha rahat yorum yapabiliyorum. Öncelikle eksikler bu eşleşmenin kaderini belirledi ilk maçta. Memo'nun yokluğunda Utah pota altında çok zayıf kaldı Lakers'a karşı. Lakers zaten NBA'in neredeyse en iyi pota altı ikilisine sahipken karşılarında duracak kimse olmaması bu avantajı katlıyor. Ayrıca Oklahoma serisi iyi bir alarm olmuş Lakers için. Takım resmen silkelenmiş ve herkes biraz daha işin ciddiyetini anlamış. Bu koşullar altında Lakers'ın seriyi rahat geçmesi muhtemel. Skor tahminim ise 4-1 Lakers.


Phoenix Suns – San Antonio Spurs
Bu turun en güzel eşleşmesi. Belki de NBA'de son zamanların en büyük rekabeti iki takım arasında yaşanıyor daha önce geçen olaylı eşleşmelerden sonra. Son zamanlarda ilk kez Suns favori olarak başlıyor seriye. Nash ilk turda pek formda gözükmese de bence bu turda o da kendine gelecektir. Spurs artık yaşlandı ve onlara şampiyonluk kazandıran savunma anlayışından uzaklar. Bunda da en önemli etken Duncan'ın artık pota altını tek başına savunamaması. Her ne olursa olsun Spurs'un bir playoff takımı olduğunu ve Duncan-Manu-Parker-Jefferson dörtlüsünün potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu unutmamak lazım. Buna rağmen ben Suns'ın intikamını bu seride alacağını düşünüyorum. Skor tahmini 4-3 Suns.


Orlando Magic – Atlanta Hawks
Orlando hakkında yorum yapmak zor. İlk turda belkide playoffların en kötü kadrosu olan Bobcats'i rahat geçtiler. Howard'ın durgun hali onlar adına sıkıntı olabilir sadece. Hawks ise Bucks'ı 4-3 elerken pek iyi sinyaller vermedi. Açıkcası Bogut olsa Bucks elerdi diye düşünenlerin sayısı az değildir. Çok iyi bir kadroları var, çok dinamikler ve tam bir takımlar ancak tecrübesizlik onların canını çok yakıyor. Bazı maçlarda tamamen bazı maçların ise belli kısımlarında resmen uyuyorlar. Deplasmandaki halleri ise ayrı bir yazı konusu zaten. Bu durumda Orlando favori ancak Suns-Spurs serisinde olduğu gibi burda da süpriz olması muhtemel. Bu arada sezon içinde Orlando'nun ezici üstünlüğü de onlar adına ayrı bir avantaj -Atlanta yanılmıyorsan Orlando yerini garantiledikten sonra zar zor bir maç aldı ama ondan önceki maçlar çok farklı bitmişti. Skor tahmin 4-3 Orlando.


Cleveland Cavaliers – Boston Celtics
İlk maçı biten başka bir seri de bu. İlk maçı izlemedim açıkcası onunla ilgili bir yorumum yok. Bu gece izleyeceğim ikinci maçı ondan sonra belki daha net yazabilirim ancak kağıt üstünde Cavs favori. Özellikle Boston'da LeBron'u savunabilecek bir isim olmaması en büyük avantajı Cavs'in. Serinin bir başka güzel noktası ise Suns-Spurs serisi gibi yine arada son yıllarda büyük bir rekabet oluşmuş olması. Maçtan önce iki takım oyuncularının açıklamaları da ortamı germişti zaten. Kemik sesleri çıkan bir seri olacaktır ve Boston sonuna kadar direnecektir. Garnett eski Garnett olsa, içeri penetrelerinde LeBron'un karşısında durabilecek olsa yine ben Boston bir adım önde derdim belki ama bu şartlar altında Boston'un onları durdurması çok zor. Skor tahmini: 4-2 Cavs

3 Mayıs 2010 Pazartesi

NBA Playoffs 2010

Ulusal Amerikan basketbol ligi NBA'de play-off ilk turu karşılaşmaları dün oynanan Milwaukee Bucks - Atlanta Hawks maçıyla tamamlandı. 3-3 eşitlenen seriden sonra oynanan 7. maçı 95-74 kazanan Atlanta adını 2. tura yazdıran son takım oldu ve temsilcilerimizden Ersan İlyasova da play-offlara veda etmiş oldu. 2. turda oynanan ilk maçlarda şampiyonluğun favorilerinden Cleveland, Boston'ı kendi sahasında 101-93 mağlup ederken, bir diğer favori L.A. Lakers kendi sahasında Utah Jazz'ı 104-99 mağlup etti. Play-off 2. turundaki eşleşmeler ise şöyle:

03:00 Boston Celtics - Cleveland Cavaliers (NBA TV Canlı)


05:30 San Antonio Spurs - Phoenix Suns

Fenerbahçe Şampiyonluğa Bir Adım Daha Yaklaştı: 2-0

TSL'in 32. haftasında Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda Eskişehirspor ile yaptığı karşılaşmadan 2-0 galip ayrıldı. Maçın gollerini Alex ve Özer atarken, sarı-lacivertli ekip bir çok gol pozisyonundan da yararlanamadı. Ligde kalesinde gol görmeme serisini 8 maça çıkaran Fenerbahçe, maçın başından sonuna kadar istekli, arzulu olan taraftı. Pres yapan, mücadele eden, yardımlaşan, gol pozisyonuna giren Sarı Kanaryalar, şampiyonluk için ne kadar istekli olduklarını da bir kez daha göstermiş oldular.
Bu maç dahil son 6 maçla beraber aslında sadece futbolcular değil, takımıyla, yönetimiyle, taraftarıyla tüm camianın bu şampiyonluğu ne kadar çok istediği açıkça görülüyor. Eskişehir maçının ilk yarısında coşan Fenerbahçeli futbolculardı, ikinci yarısında coşan tarafsa 12 numaraydı. Hatta hayatımda gördüğüm en ateşli taraftardı. Maçlara gittiğimde genelde gözüm sahada olur ama tezahüratlara destek olurum, ancak bu maçta bırakın sahaya bakmayı, kafamı çevirmedim bile yeşil sahaya. İnanılmaz bir ses ve inanılmaz bir şovdu. Maç öncesinde yapılan koreografi çalışması ise, futbol dünyasında gördüğüm en etkileyici çalışmalardan biriydi, hatta tek kelimeyle süperdi, görülmeye değerdi.
Cumartesi gecesi ise tek eksik değişen stad dj'inin performansıydı. Stadın eski dj'i kadar coşturamadı, gerektiği yerlerde gerektiği müdaheleleri yapamadı, ama tabiki o gecenin güzelliğini hiçbir şey bozamazdı, bozamadı da.
Ligin bitimine 2 hafta kala en azından 2.liği garantileyen Fenerbahçe, Ankara'da karşılaşacağı Ankaragücü ve Kadıköy'de karşılaşacağı Trabzonspor maçları ile ligin şampiyonluk düğümünü çözecek.


*HDTD*