23 Şubat 2010 Salı

Kadıköy'de Neler Oluyor?

TSL'nin 22. haftasında Bursaspor'la karşılaşan Fenerbahçe, son 10 dakikada yediği 2 golle sahadan 3-2 mağlup ayrıldı. İlk yarıda rakibi boğan bir Fenerbahçe izlerken, 2. yarı top yapamayan, mücadeleden düşen bir Fenerbahçe gördük. Geçen hafta 2-2 biten Manisapor karşılaşmasının bir kopyası şeklinde geçen maç şüphesiz bir takım soruları da beraberinde getiriyor. Fenerbahçe neden bu kadar kolay gol yerken, bir yandan da bu kadar çok gol kaçırıyor? Fenerbahçe neden maçların 2. yarısında, özellikle 60. dakikadan sonra oyundan düşüyor ve de neden her seferinde öne geçse de bu durumunu koruyamıyor ve puan kayıpları yaşıyor? Bu yazıda, bu soruları naçizane fikirlerim ve futbol bilgimle az çok cevaplamaya çalışacağım.
Öncelikle bugünki maçın öncesine gidelim. Bir çok Fenerbahçe taraftarı gibi ben de daha kadrolar açıklanmadan Deniz'in ve Güiza'nın ilk 11'de olup olmayacağını merak ediyordum. Özellikle Güiza'nın gerek taraftarlar arasında gerekse medyada çok eleştirilmesi nedeniyle Daum'un onu yedek kulübüsünde oturtacağını düşünüyordum. Ancak saatler 19.30'u gösterdiğinde, büyük bir şaşkınlık içinde kaldığımı söyleyebilirim. Her iki futbolcu da ilk 11'deydi, hem de ikisinin de 2'şer alternatifi varken (Önder ve Bekir - G.Ünal ve Semih). Daum'un neyi düşünerek ikisini de tekrar ilk 11'de başlatmasının nedenini kavrayabilmiş değilim. Ya onları geri kazanmaktı aklından geçen ya da gerçekten 2 futbolcunun da hatalarının farkına varıp kendilerini hem camiaya hem de taraftara affettirebilme olasılıkları. Ancak Daum'un kadro tercihinde bugün pek de başarılı olduğu söylenemez. Güiza pas trafiğinde eski maçlara göre nispeten daha etkin bir rol alsa da, yine yakaladığı pozisyonları değerlendiremedi, Deniz ise yine "bildiğimiz" Deniz. 3. golde çıkamadığı kafa topu sonucunda Fenerbahçe'nin kalesinde mağlubiyet golünü görmesine engel olamadı. Bu arada oyunculardan bahsederken şunu da ekleyeyim. Biz ne Güiza'cıyız ne Semih'çi ne Deniz'ciyiz ne de Önder'ci. Çubuklu için terinin son damlasına kadar savaşan, o formayı giyen herkesin başımızın üstünde yeri var, ancak bunlar bazı gerçekleri malesef değiştirmiyor. Gelelim o "bazı gerçeklere".
Deniz Barış bu takıma yıllarını vermiş, gerek efendiliği ve ahlakı gerekse yaşadığı kötü olaylardan dolayı sadece Fenerbahçelilerin değil, tüm Türk futbol camiasının sevgi ve saygısını kazanmış, Fenerbahçe için mücadele etmiş, hatta ve hatta alınan bazı galibyetlerin mimarlarından da birisi olmayı başarmış bir futbolcudur (ya da futbolcuydu). Taraftar için de yeri her zaman ayrı olacaktır ancak Deniz malesef Fenerbahçe Spor Kulübü için kredisini doldurmuştur. Artık ne o eski Fenerbahçe var ne de eski Deniz. Özellikle Daum'un onu stoper mevkinde oynatmasıyla beraber iyice görmüş olduk. Kafa topuna çıkamıyor, kademeye giremiyor, top kesemiyor. Deniz'in 25 kişilik kadroda yeri olmadığını düşünürken ben, Daum neden inatla onu stoper olarak oynatıyor - hem de yedeklerde Bekir ve Önder varken - anlaşılır gibi değil. Deniz de stoperin "s" si yok, futbolcunun "f" si olduğu ise şüpheli artık.
Gelelim Güiza'ya. "Okçu" bugünlerde gerek özel hayatında gerekse futbol hayatında zorlu günler geçiriyor. Hem eşiyle ilişkisi hem de taraftarın kaçırılan goller karşısındaki tepkisi onu daha da umutsuzluğa sürüklüyor gibi. İspanya liginin gol kralı olmuş, milli takımda yer almış bir futbolcunun kumaşı şüphesiz iyidir, ancak artık deve misali kafaları kuma gömmektense, kan uyuşmazlığı olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli. En basitinden takımda tutulmak isteniyorsa, yedek kulübesine çekilmeli ve gerek arkadaşları gerekse yönetim tarafından terapi uygulanmalı, ona destek verilmeli. Bugünki Bursaspor maçında Semih mi oynamalıydı? Hayır, kesinlikle savunmuyoruz bunu, ama Daum'un bilgisi dahilinde transfer edilmiş, geçmişte TSL'de gol kralı olmuş bir futbolcu var yedek kulübesinde: Gökhan Ünal. Ona neden şans verilmiyor? Semih ve Güiza'nın form düşüklüğü apaçık ortada. Bir şans verilmeli bakalım nolacak. Spesifik oyunculurdan bahsederek başladık çünkü aradığımız cevaplara ışık tutacaktır diye düşünüyoruz.
Gerek bu sezon gerekse geçen sezonlarda, kulübün başında Daum varken hep yüksek kondisyondan ve son dakikalarda atılan gollerden bahsediliyor. Çoğu kişiye göre Fenerbahçe kondisyonunu maçın hepsine yaymasını biliyor. Bu sezon farklı mı peki? Hayır farklı değil. Fenerbahçe şu an ligin en iyi mücadele eden takımıdır. Peki neden sezonun 2. yarısından beri Fenerbahçe maçların 2. yarılarında oyundan düşüyor? Cevabı basit: yanlış oyuncu değişiklikleri ve olmayan rotasyon. Bugünkü maça bakıyoruz, 2-1'ken Güiza çıkıyor yerine Semih giriyor, 2-2 olduğunda ise G.Gönül çıkıyor yerine G. Ünal giriyor. Amaç topu kontrol etmekken neden oyundan düşen ortasahaya taze bir kan düşünmüyor Daum? Bunun cevabını ben de bilmiyorum. Selçuk'tan 7 yıldır futbolunu geliştiremiyor, Fenerbahçe'deki misyonunu çoktan tamamladı diye bahsetsek de, bu maçta hem kesiciliğiyle hem de yapacağı paslarla biraz daha rahatlatabilirdi oyunu. Bu da Bursaspor'un orta sahayı kolayca geçmesini engelleyebilirdi. Defansın ortasına baktığımızda Deniz ve Bilica ikilisi orta sıralardaki anadolu takımlarının defansını andırıyor. Önceden Bilica'dan bahsetmiştim - Bursaspor'la oynanan ZTK çeyrek final 2. maçında yaptığı penaltının ardından - inşallah daha dikkatli olur diye. Ancak bugün Bursaspor'un 2. golünün öncesinde yaptığı tehlikeli hareketi bugün anadolu kulüplerinde oynayan futbolcu bile yapmaz. Bilica kendine bir an önce çeki düzen vermeli, çünkü bu hatalar Fenerbahçe'li bir futbolcuya yakışmıyor. Deniz ise yine aheste aheste dolaşıyor sahada, yukarıda da bahsettiğim gibi stoper özelliklerinin "s" si yok kendisinde. Tabi bu puan kayıplarının nedeni sadece bu 2 futbolcu değil. Takım savunması da ilginç bir şekilde ahengini kaybetti bugünlerde. Defanstan çıkarken hatalı paslar, hatalı adam paylaşımları ve takipsizlik. Daum futbolcuların kulağını çekmeli bu konuda. Fenerbahçe neden gol atamıyor kısmına da gelecek olursak, tek denebilecek Gökhan Ünal'a şans verilmeli. Bu takım son maçların ilk yarılarında sergilediği oyunu geri kalan maçların tümüne yayabildiği sürece kimsenin bir şey demeye hakkı yok, ancak ilk yarılardaki oyununu 2. yarıda devam ettiremediği gibi bir de geriye düşüyorsa ya da mağlup oluyorsa düşünülecek çok şey var ortada. Daum acil bir çözüm bulmalı.
Burada bir paragraf açmak istiyorum Daum'un bugünki kadro tercihine. Geçen perşembeden beri taraftarın Güiza'ya karşı dolduğunu cümle alem biliyor. Onu kazanmak için oynatıyor belki Daum, ama yaptığı onu taraftarın önüne atmaktan başka bir şey değil. Psikolojisi bozuk olan bir futbolcuyu, hem de son maçındaki performansından dolayı eleştirlilere maruz kalmış bir futbolcuyu, tekrar oynatıp ona taraftarın tepkisini göstertmek, oyundayken " Semih Şentürk" diye bağırılmasına neden olmak o futbolcuyu kaybetmek demektir. Daum gibi bir profesyonel buna nasıl dikkat etmiyor anlayamıyorum. Nitekim oyundan alınan Güiza gözyaşlarını tutamadı.
Bu kadar eleştiriden sonra da Emre ve A. Santos'un mücadelelerinin alkışlanması gerektiğini de düşünüyoruz. Ayrıca Bursaspor'un oynadığı açık ve göze zevk veren futbol da göz ardı edilmemeli. Manisaspor, Diyarbakırspor gibi futbol katili takımlar biraz feyz alsınlar.
Küçük bir paragraf da Fenerbahçe taraftarına. Özlenen görüntüler vardı bugün Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda. Bilet fiyatlarının aşağı çekilmesi baya bir işe yaramış belli ki. Tek negatif yönleri Güiza oyundan alınırken onu yuhalamaları da olsa, bunda Daum'un payının büyük olduğunu düşündüğüm için taraftara da diyecek bir sözüm yok. İnşallah takımlarını böyle desteklemeye devam ederler.
Sonuç olarak ne şampiyonluk kaybedildi ne de yara alındı. Bu taraftarla, bu oyunla, bu mücadeleyle gelecek şampiyonluk. Ancak gerekli önlemler alınırsa...

*HDTD*

17 Şubat 2010 Çarşamba

Guus Hiddink Yeniden Türkiye'de

Söylenecek fazla bir şey yok O'nun hakkında. Çok fazla bilgisi olmayanlar bile onu gerek Rusya'ya Euro 2008'de yaşattığı 3.lükle gerekse 2002'de düzenlenen Dünya Kupasında Güney Kore'ye yaşattığı 4.lükle tanıyordur. Bunlar bile Hiddink için yeterli referanslar denilebilir. Pek çok kişi de tanır kendisini Türkiye'de. Özellikle Fenerbahçe taraftarları ve tabiki futbolla ilgisi olanlar. 90-91 yıllarında da Fenerbahçe'yle 8 aylık bir serüveni olmuş daha sonra sopalarla uğurlanmıştı. Umarım bu kez "Dutchman" e sabredilir ve milli takımımızın daha büyük başarılarına hep beraber şahit oluruz.
Edit: Sözleşmenin detaylarından da biraz bahsedelim. TFF'den yapılan açıklamaya göre 2 yılı opsiyonlu olmak üzere 4 yıllık anlaşma imzalanmış. Bu iyi haber, en azından federasyon Hiddink'i kısa vadeli yani sadece 2012 Avrupa Şampiyonası için değil 2014 Dünya Kupası için de düşünüyor. Zaten 2 yıllık opsiyon da bunun en büyük göstergesi.

16 Şubat 2010 Salı

Kahin Denizli

Bir önceki yazımda dediğim gibi Mustafa Denizli maç sonundaki açıklamasında pazartesi gecesini bekleyelim demişti. Haftayı Gökçeklerin hediyesi olan 3 puanla kapatan Galatasaray dışında ligin tepesindeki takımlar puan kaybederek kapadı. Yetenek Sizsiniz yarışmasına katılsa bu performansla Denizli finale kalır heralde. İşin espirisi bir yana ümidini yitirmeye başlayan Beşiktaş taraftarı "kahin" hocasına inanırsa en azından bir süre daha ligi şevkle takip eder.
Beni yanıltmazsa, derbi sonrası hedef hafta yorumunu merakla bekliyorum.

** Ne bir heves, ne bir tutku.. Anlatılmaz bir sevgi bu.. **

15 Şubat 2010 Pazartesi

All-Star 2010 Dallas


Bugün sabaha karşı Dallas "Cowboys Stadium"da sonlanmış olan 59. "All-Star" etkinliği, 2010'un- basketbol adına- en güzel haftasonlarından birini sundu biz basketbol severlere. Bununla birlikte geceyi özel kılan başka bir olay daha vardı; bir daha zor kırılabilecek bir rekora imza atmak. Bu şölen için 1.2 milyar Dolar harcanarak hazırlanan bu stadyumda dün gece maçı izleyen 108.713 seyirci, farkında olmadan Guinness Rekorlar Kitabı'na da girmiş oldu.


Doğu ve Batı'nın yıldızlarının karşı karşıya geldiği bu mükemmel maç, 141-139 Doğu takımının galibiyetiyle sona erdi. Dünyanın her yerinden milyonların canlı izlediği bu karşılaşmanın "MVP", yani en değerli oyuncusu da 31 dakika süre alıp; 28 sayı, 6 ribaund, 11 asist ve 5 top çalma ile oyunu tamamlayan Dwyane Wade oldu. Bu rakamları göz ardı ederek baktığımız zaman da Wade gerçektende Doğu'nun en başarılı ve istekli ismiydi. Maçı bitiren savunmayı yapıp, Carmelo Anthony'ye son topu kullandırmaması da azminin bir göstergesiydi. Oyunda kaldığı süre boyunca, ödüle yakın takım arkadaşları Dwight Howard ve Lebron James'in aksine bence daha çok göz doldurdu ve bence hakettiğini aldı.

Maçı eğer Batı ekibi kazanmış olsaydı ki çokta uzak bir ihtimal değildi, benim gönlümden geçen isim Carmelo Anthony'ydi. İlk ve son çeyreklerdeki oyunu ve rakamlarının neredeyse Wade kadar iyi oluşu sanırım sizleride benimle hemfikir etmeye yeter.

Birazda takımlardan bahsetmek istiyorum. Batı takımında iyi ve kötü dikkat çeken birkaç isim vardı. İlk kez All-Star olarak çıktığı sahada Deron Williams gerçekten beklenenin çok üstünde bir performans sergiledi ve All-Star gecesine yakışan bir isim oldu. Fakat, bütün maç içindeki tek olumsuz hareketide mağlubiyetlerine sebep oldu diyebilirim. Skor berabereyken Wade'e kaptırdığı top ve ardından yaptığı faule kendi bile anlam veremedi. Son çeyreğe adını yazdıran Chauncey Billups' da Doğu'nun açtığı farkın kapanmasında büyük rol oynadı. Deron Williams için söylediğim herşeyi onun içinde söyleyebilirim. Fakat Batı ekibinde, belkide beklentilerin en altında kalan isimde Zach Randolph oldu. Randolph da Williams gibi ilk kez All-Star oldu ama etkisiz kalışının yanında yaptığı birkaç sert hareketlede benim çok gözüme battı diyebilirim. Özellikle, Howard'a pota altında yaptığı sert faulü yüzünden Kaan Kural'ı bile kızdırmayı başardı. Herşeye rağmen benim gönlüm Batı'nın kazanmasından yanaydı ama dün gecenin kazananı 59 yıldır hep basketbol, asıl güzel olanda bu.

Doğu takımı bana göre kağıt üstünde Batı'dan çok daha iyi durmasına rağmen oyun olarak ezici olabildiği süre çok azdı. Maç içinde sürekli parlayıp sönen isimlerin oluşu; Chris Bosh ve Paul Pierce gibi- takıma süreklilik adına pek birşey katmadı. Bununla beraber, aynı anda sahada oldukları süre içerisinde Wade, James ve Howard geceye yakışan hareketlerle alkış topladılar. Keşke en azından biri smaç yarışmasında olsaydıda bizde tatmin olsaydık, dedirttiler.

Sadece bu sene beni birazcık üzen smaç ve yetenek yarışmalarının pek beklediğim gibi geçmemesiydi. Nate Robinson 3. kez smaç şampiyonu olarak, ki bunu yapan tek kişi, tarihe geçti ama en azından beni tatmin etmedi diyebilirim. Belki rakiplerinin sıkı olmayışı, belkide kendine aşırı güvenişi birazcık performansını köreltmiş gibiydi hatta basitleştirmiş ve sıradanlaştırmıştı.

Malesef kaçırdığım tek etkinlik çaylakların maçı oldu ki sonradan öğrendiğim üzere bu maç bir sürprizle bitmiş denilebilir, çünkü 7 yıldır süregelen 2. yıl oyuncularının "Sophomores" galibiyetine, 140-128' lik bir skorla çaylaklar son vermiş.

Sonuç olarak aslında diyecek pek fazla birşey yok. All-Star her sene olduğu gibi yine kalite, organizasyon ve göz zevki olarak muhteşem şekilde doyurucu ve keyifliydi. Basketbol'un aslında sadece bir spor olmadığını 59 yıldır öyle güzel kanıtlıyorlar ki, o gece o salondaki binlerce kişi ve televizyonlarının başındaki milyonlar her sene katlanarak büyüyor ve büyüyecek.

We Love This Game...

14 Şubat 2010 Pazar

21. Hafta

Beşiktaş'ın rakipleri bilindiği üzere 1 hafta dinlenerek maça çıkıyorlar. Haftalar ilerledikçe bu dinlenme arası Beşiktaş'ın karşısına daha diri rakipler çıkartacaktır. Dün Antep'te örneğini gördüğümüz gibi.
Anadolu takımları ortalama 60 dakika civarında fiziksel olarak tükeniyorlar ve bu dakikadan sonra özellikle Beşiktaş gibi zor gol yapan takımlar karşısında maçın kalanını yerde yatarak taç atmayarak ve sürekli oyunu durdurarak geçiriyorlar. Fakat dün Gaziantepspor hiç bu tarz işlere bulaşmadan saygı duyulacak bir galibiyet aldı. Ligin en az gol yiyen ekibine yakışmicak pozisyon hatalarını değerlendirerek 2 gol buldular ve bu sadece girilen pozisyonların 1/5 idi.
Beşiktaş'a gelicek olursak 70. dakikada maça tutunma fırsatını Nobre futbolun içinde olmayan bir vuruşla auta yolladı. Aslında auta giden top değildi o an Nobre kendini auta attı. Yüksek sözleşme bedelinin verdiği dezavantajla önümüzdeki sezon için pekte şansı yok gibi duruyor.
Alışık olduğumuz gibi umursamaz bir tavırla Mustafa Denizli pazartesi akşamını beklemek gerektiğini söyledi. İlginçtir ki Denizlispor süpriz yaparak Kayserispor'un puan kayıbına neden oldu.
Sanırım derbiden sonra Denizli geçtiğimiz sezonda olduğu gibi hedef haftayı söyler ve bizde defalarca başarılı olduğu bu tarz tahminlerinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bekleriz. Kişisel fikrim bu sefer başarılı bir tahminde bulunamayacağı yönünde çünkü dün pekte sağlıklı görünmüyordu. Geçirdiği operasyonun etkilerini atlatamamış. Dilerim eski sağlığına kısa sürede kavuşur.


** Ne bir heves, ne bir tutku.. Anlatılmaz bir sevgi bu.. **

12 Şubat 2010 Cuma

Fenerbahçe Yarı Finalde


Dün akşam oynanan Ziraat Türkiye Kupası çeyrek final 2. maçında Fenerbahçe, Bursaspor'a deplasmanda 3-1 mağlup olmasına rağmen, ilk maçındaki 3-0'lık galibiyetinin getirdiği avantajla ismini yarı finale yazdıran son takım oldu. Maça gerek sakatlıklar gerekse oyuncuların bir kısmını dinlendirmek için farklı bir kadroyla çıkan Daum'un ekibi maçın ilk 15 dakikasında 3 tane net gol pozisyonundan yararlanamadı. Maçın geri kalan kısmında ise etkisiz bir Fenerbahçe, mücadeleci bir Bursaspor vardı. Maç uzatmalara gidecek diye düşünülürken 89. dakika da Alex'in G. Gönül'e attığı akıl dolu pasın ardından Gökhan'ın ara pasıyla topla buluşan okçu Güiza durumu 3-1'e getirerek son 3 kupa maçında attığı 3. golle Fenerbahçe'yi yarı finale taşıdı. Penaltı dahil 3 pozisyonu olan Bursaspor durumu 3-0'a getirirken sarı-lacivertli ekipte bir kıpırdanma yoktu. Bursaspor'un daha iyi oynamasına rağmen bu maçın hakkının beraberlik olduğunu düşünüyorum. Oynayan taraf timsahlar olsa bile 5 tane net gol pozisyona giren taraftı Fenerbahçe. Burda hakem Cüneyt Çakır'a da bir çift lafım var. Turgay denen futbolcuya(!) 2. sarı kartı 2 defa haketmesine rağmen gösteremedi. Daha sonra başka bir sarı kartla oynayan oyuncu Bilica'yı da oyundan ihraç etmeye cesaret edemedi. Yazıktır, olmaz böyle. Yalnız dün, futbolla ilgili bilmediğim bazı kurallar olduğunu gördüm. Topu elle kasten oynamanın cezası ve de korner direğine tekme atmanın yaptırımı sarı kart değilmiş. İnşallah bu hep böyle devam eder!
Küçük bir paragraf da Bilica'ya açmak istiyorum. Bilica, Serie A dahil bir sürü avrupa liginde oynamış bir futbolcu. Tecrübesine ve yerinde müdahalelerine diyecek lafım yok, ancak dün yaptığı hareket penaltı değildi, Sayın Erman Toroğlu'nun deyimiyle "penaltı oğlu penaltıydı." Bu kadar tecrübeli olmana rağmen ve orada Volkan Şen'e sen dahil 2 kişi basıyorken nasıl yapabiliyorsun bu penaltıyı? Umarım bundan sonraki maçlarda daha dikkatli olursun.

11 Şubat 2010 Perşembe

Yaratıcı(!) Medya

Dün oynanan Galatasaray-Antalyaspor maçından sonra bugün 6 tane gazete de aynı manşet vardı: Ateş Düştüğü Yeri Yaktı. Farklı olanlarında konsepti tam olarak aynı: Saray'da Hüzün ve çeşitleri. Gerçekten çok yaratıcı(!) yazılı medyamız. Tebrikler!

8 Şubat 2010 Pazartesi

Super Bowl XLIV Şampiyonu New Orleans Saints

Az önce biten maçta New Orleans Saints finalde Indianapolis Colts'u 31-16 yenmeyi başardı. Savunmalardan çok hücumların mücadelesi oldu maç sanki. Colts'un yıldızı QB Peyton Manning maçın sonlarına doğru belki de maçın en önemli hatasını yaptı ve verdiği kötü pas sonucu interception ve arkasından touchdown geldi Saints adına. O anda Colts hücumdaydı ve fark sadece 7 sayıydı. Muhtemelen uzatmaya gidecekti maç. Bu arada interception geldiği anda Twitter çöktü. New Orleans'ın her takımını çok seviyorum. Atlattıkları faciadan sonra o şehir için çok önemli bu tarz olaylar. Tarihlerinde ilk kez çıktıkları finali kazanmaları da ayrıca bir hikayedir. Ayrıca normal sezonda son 3 maçını kaybedipte Super Bowlu kazanan ilk takım olmuşlar. Helal olsun.

7 Şubat 2010 Pazar

Fenerbahçe-Diyarbakırspor: 1-1

Turkcell Süper Lig'in 20. haftasında Şükrü Saraçoğlunda Diyarbakırsporla karşılaşan Fenerbahçe maçtan 1-1'lik beraberlikle ayrıldı. Maçın 1/3'lük kısmında dengeli oynayan 2 takımın mücadelesinde kalan 60 dakika boyunca maçı domine eden takım beklendiği üzere Fenerbahçe oldu. Ziraat Türkiye Kupası Grup maçında oynanan Antalyaspor maçıyla birlikte form grafiğini yükselten sarı-lacivertli ekip bu maçta da skor olarak üretken olamasa da form yükselişinin sinyallerini verdi. Nasıl mı? Şöyle ki; bundan önceki haftalarda oynanan baskın futbol bu hafta da boy gösterdi. Bunda Antalyaspor dışında kalan diğer 3 takımın zayıf takımlar olması etken değil mi? Tabi ki etken, fakat son 3 maça bakalım. TSL'in 18. haftasında oynanan Denizlispor maçından Sarı Kanaryalar 3-1'lik ayrılsa da goller dışında en az 3-4 net pozisyona girmişti. Daha sonra Sivasspor maçında yine baskın oynayan Fenerbahçe girdiği gol pozisyonlarını iyi değerlendirip 5-1'lik deplasman galibiyetiyle Sivas'tan ayrıldı. ZTK çeyrek final ilk maçında ise sarı-lacivertliler ilk yarıdaki güzel futbolunu 3 golle süsleyip yarı final kapılarını aralamıştı. Bugün ise son 3 hatta 4 maça nazaran daha farklı bir Fenerbahçe vardı. Oyunun her iki yönünü de hızlı oynayan ve rakibini ön alanda ezen. Ne mi kazandırdı bu Fenerbahçe'ye? Belki 3 puan değil, belki bol gol pozisyonu değil, ama eminim ki oyuncuların kendilerine daha çok güvenmesini sağladı. İnsanın böyle bir maçtan beraberlikle ayrılsa bile hiçbir şey diyesi gelmiyor, çünkü oynanan futbol taraftarı, en azından beni gayet memnun etmiş durumda. Bu takım böyle oynamaya devam ederse (ayrıca Galatasaray'daki sorunlar devam ederse) şampiyonluğun en büyük 2 adayından biridir Beşiktaş ile birlikte.Gelelim Diyarbakırspor'a. Bu yazıyı yazmadan önce en azından 1-2 saat beklemek istedim sinirim yatışsın diye. Şu an gerçekten çubuklunun oynadığı oyunun verdiği keyifle yazıyorum yazımı. Bırakın bu işleri Diyarbakırspor, Xspor, Ygücü... Bugün Fenerbahçe'den gol yememek için herşeyi yapabilecek bir takım vardı Fener karşısında. Nitekim de hakemin çanak tutmasıyla beraber kırmızı-yeşilli ekip 1 puan çıkarmasını bildi Şükrü Saraçoğlu'ndan. Anlıyorum ligden düşmemek için herşeyi yapmak şu durumda en doğrusudur belki de ama bu mantaliteyle ne Türkiye'ye futbolcu gelir, ne de milli başarılar elde edebiliriz.
Hakeme de değinmeden edemeyeceğim. Bugüne kadar burada hakemlere hiç bir şekilde değinmedik ya da onlar hakkında olumlu ya da olumsuz yorum yapmadık, ancak bugün şunu gördüm. Fenerbahçe futbolcusu itiş kakışa girerse "it, çakal" oluyor, ancak bazı takımların oyuncuları aynı tavırları takındığında "cesur yürek" oluyor. Yazıktır...

6 Şubat 2010 Cumartesi

Geçmiş Olsun Denizli

Uzun süre sonra 2 maç üst üste aynı onbirle sahaya çıktı sanırım Beşiktaş. Takıntılı olduğumu çok belli ediyorum ama Tello'nun bu takıma katkısı olmuyor zorlamaya gerekte yok bence. En etkili olduğu alan olan duran topları bile dün gördük ki Tabata daha etkili kullandı. Tabata demişken sanki geçen sene devre arası yapılmış Yusuf transferi gibiydi. Eğer bu sistemle oynayacaksa Beşiktaş her hücumda Tabata'nın ayağına 1 kere gelmeli top. Özellikle ceza sahasına yakın yerlerde aldığı zaman serbest vuruş kazandırabilir, kart gösterterek adam eksiltebilir.

Neredeyse her golün hazırlanışı ve son vuruşları çok şıktı. Altını çizmek gerekirse Sivok'un Gençlerbirliği atağını keserek 70 metrelik koşu yapıp tekniği yüksek bir oyuncu gibi köşeye topu sakin sakin yollaması maçın hareketiydi. Nihat ve Bobo'nun katkısınıda unutmamalı. Zaten istekli, arzulu Bobo'yu izlemesi taraf olanlar için büyük keyif. Bu duruma Yusuf'ta katılıca birden fark oldu maçta. Fenerbahçe galibiyeti ile bu Beşiktaşın bu sezon ki 2. maçıydı 3 veya daha fazla gol attığı. Haftada 1 maç yapacağını düşünürsek son olmayacak gibi duruyor.

** Ne bir heves, ne bir tutku.. Anlatılmaz bir sevgi bu.. **

4 Şubat 2010 Perşembe

Uğur Boral Sezonu Kapattı


Tam tekrardan sahneye çıkmışken, yerine transfer yapılmamışken gelen bu haber gerçekten çok üzücü. Belki bu yarıdaki formuyla değişilmez olacaktı sol kanatta, belki istikrarı yakalayacaktı ama olmadı. Geçmiş olsun kendisine, umarım en kısa zamanda Sivasspor maçındaki gibi geri döner.

1970 Model TRT

Saat oldu 19:40, 1970'ten kalma maçtan soğutan bir intro grafiği ve müziğiyle TRT yayına girdi. Her ne kadar sevmesem de Lig TV bu işi iyi yapıyor. TRTde devam etsin 1970'ın nostaljı yayınlarını günümüze uyarlamaya...
Bu arada saat 19:43 ve maç başlıyor programı ben postu bitirmeden bitti!!! Bravo TRT, zaten 2 gıdım kalan Turkiye Kupası'nın marka değerinin de içine tamamen ettiniz. Bu derece fanatik olmasam hayatta izlemezdim.

Ekol = Partizan!


Bir kelime ile bir takım heralde bu kadar özdeşleşebilir. Her sene Avrupa'nın büyük takımlarına en az iki oyuncu sat, her sene bir veya iki yabancı oyuncu ile mücadele et ve bunlara karşın her sene EL'de en az TOP 16 yap. İnanılmaz bir takım, inanılmaz bir koç ve inanılmaz bir organizasyon. Altyapıya inanılmaz deyipte haksızlık etmek istemedim açıkcası az gelir diye. Ekolün ne demek olduğunu, ne kadar önemli olduğunu her sene -özellikle bizim gibi ekol ile alakası olmayan, günü kurtarmaya bakan takımlara- ders niteliğinde gösteriyorlar. TOP16 ya geçen hafta deplasman şampiyonluğun en önemli üç adayından Pana'yı deplasmanda yenerek başladılar, ancak herkesin hem fikir olduğu konu, maçı kazanmalarına rağmen bu sezonki en büyük yıldızları Maric'i kaybetmelerinin onlara EL'den elenmeye malolacağıydı. Bu gece Maric olmadan çıktıkları ilk EL maçında kendi sahalarında bir başka şampiyonluk adayı Barcelona'yı - bu geceye kadar EL de nağmalup olan Barcelonayı- yendiler uzatmada. Sözün bittiği yer olabilir. Kağıt üstünde birçok takımdan güçsüz olan Partizan'ın yıllardır yaptıkları umarım birilerine ders olur. Alt yapı-ekol-taraftar-koç dörtlüsünün bu kadar tıkır tıkır işlediği bir spor takımı veya organizasyonu yoktur dünyada. Sonuna kadar helal olsun, umarım TOP 8 e kalırlar ve F4 oynarlar bu sene. Basketbolu sevipte gönlü bu takımla olmayan kimse yoktur sanırım.

1 Şubat 2010 Pazartesi

3. Dönem

Bariz bir üstünlükle kazandığı kongrenin ardından Demirören 3. kez başkanlığa seçildi ve 2013 yılına kadar bu makamda oturacak. Geçmiş dönemdeki yönetici arkadaşlarına nisbeten daha sıkı bir liste oluşturduğunu söyleyebiliriz. Kongre öncesi açıklamalarında bu dönem farklı bir sistem uygulanacağını iddia eden Demirören'e sorulan, taraftar olarak Kartal Yuvasından hangi futbolcunun formasını alırsınız sorusuna düşünmeden "Delgado" diye cevap verdi. Dün gece amiyane tabirle dakika bir gol bir, ilk icraat askıda olan Delgado'nun sözleşmesinin bu şekilde kalmasına karar verilmesi oldu. Bu kararda bugün anjiyo olan Mustafa Denizli'nin etkisinin ne ölçüde olduğunu bilemiyorum. Kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Yeni yönetime başarılar diliyorum ve geçtiğimiz iki dönemde olduğu gibi taraftara görev sürelerinin bitmesi için gün saydırmamalarını temenni ediyorum.

** Ne bir heves, ne bir tutku.. Anlatılmaz bir sevgi bu.. **

Sivasspor 1 Fenerbahçe 5

Uzun aradan sonra bu kadar rahat bır galibiyet aldı Fenerbahçe, Sivasspor deplasmanında. İlk 11den 5 oyuncu eksik olmasına rağmen, yedekler uzun zamandır beklenilen bir performans koydular ortaya ve farklı galibiyetten daha sevindirici olan bu performans oldu belki de. Kalede Volkan'a her zaman güven duyulması gerektiğini düşünüyorum. Defansa bakarsak, Gökhan Gönül formsuzluğu üstünden atıyor yavaş yavaş. Deniz kapasitesi yettiğince elinden geleni yapıyor her zamanki gibi ama ben hala Fenerbahçe yedek klübesinde bile olmaması gerektiğini düşünüyorum Selçuk ile birlikte. Bilica hep aynı Bilica, fazla söze gerek yok. Solda ise Wederson uzun aradan sonra bu kadar etkili oynadı. Orta dörtlüde aslında Uğur Boral dışında göze batan kimse olmadı ancak buna rağmen oyunu ileri taşımada, ileri oynamada ve alan daraltmada çok iyi iş çıkardı bu dörtlü. Özellikle Özer ve Topuz'un ileri oynama mantelitesi ikinci yarida tempoyu daha kolay arttırmasını sağladı Fenerbahçe'nin. İleride ise Semih bildiğimiz Semih. Görevini yine yaptı. Alex ise her ince işin içinde vardı oyuna çokta ağırlığını koymasa da.
Son olarak Uğur Boral'a ayrı paragraf açmak lazım. Elime sopa verip birini seç deseler düşüneceğim insanlardan biri Uğur Boral olur heralde. Bunları yapabileceğini hepimiz biliyoruz, kendi de biliyor ancak malesef her sezon iki yada üç kere görebiliyoruz bu performansı. Uğur istikrarlı olsa bugün konuşulan konu transfer olmayacaktı Fenerbahçe'de. Umarım bu sefer bu başlangıç sürekli bir forma dönüşür Uğur için.