29 Mayıs 2013 Çarşamba

Teşekkürker KOCAMAN Adam

Konu üzerine yazacak pek fazla birşey bulamıyorum. Burası güncel blog olmaktan ziyade sıkıntılarımı, üzüntülerimi paylaştığım bir günlük gibi oldu. O yüzden kısa bir şekilde muhtemelen bu yılın kendi adıma son postuyla Aykut Kocaman için 1-2 cümle karalamak istedim. Adamlığınla, karakterinle, saygınla, duruşunla ve emeğinle her zaman kalbimizde olacaksın KOCAMAN yürekli adam. Her şey için teşekkürler.


1 Mart 2013 Cuma

Derbi Öncesi Analizler: Beşiktaş

Beşiktaş, bu sene İstanbul takımlarına karşı ve daha önemlisi İnönü Stadı'ndaki son derbisine çıkıyor. Efsanevi İnönü Stadyum'unun yıkıldığını görmek üzüntü verici ve hüzünlendirici fakat yıllardır konuşulan stat projesinin gerçekleşecek olması öte yandan sevindirici. Umarım son derbi maçına yakışır bir maç olur.

Güzel kardeşim Altuğ ile maç öncesi beraber bir yazı yazmak konusunda hemfikir olduk ama tabi öncesinde ikimiz hem Fener'i hem de Beşiktaş'ı ayrı ayrı incelemeye karar verdik. 

Beşiktaş için geçen hafta son derece ilginç geçti. Önce, yeni stat projesi sunuldu ve sanırım uzun yıllar süren bekleyişe bir cevap vermiş olduğunu söyleyebiliriz. Proje güzel, kapasite olarak da tatmin edici. Tasarım kısmı hakkında pek bir şey söyleyemeyiz ama eminim hem takıma hem de semte yakışır bir stat olacaktır. Fakat daha ilginç olan bir başka şey ise mali kongrede yaşanan olaylardı. Kongrede, Yıldırım Demirören'in görevde olduğu 1 Ocak ile 27 Şubat 2012 arasındaki dönem idari ve mali açıdan ibra edilmedi. Bundan sonra esas merak edilen konu, Demirören'in alacaklarını hibe edip etmeyeceği. Eğer hibe ederse, önümüzdeki sezon Avrupa kupalarına katılmak için gereken şartlara daha uygun bir hale gelinmiş olacak ve bu Fikret orman yönetiminin çok rahatlamasına sebep olucak. Ancak hibe etmezse, işler karışacağa benziyor çünkü o zaman Demirören'den kendi yönetimi zamanındaki icraatleri için hesap sorulacak ve bu da kulüp gündeminin epey bir süre bu konu ile meşgul olacağı anlamına geliyor. Tabi bütün bunlar bambaşka bir yazının konusu ama gündemden bahsederken gene bu konulara değinmekte fayda var. 

Futbol takımına geri dönersek, yine sakatlardan bahsetmek gerekiyor. Büyük ihtimalle Necip ve Oğuzhan olmayacak. Cemcir de (Dentinho) kadroda yok. Beşiktaş'ın kenardan gelip oyuna etki edecek oyuncusu yok. Bu nedenle ilk 11de çıkan oyuncuların performansları çok önemli. İşler istenildiği gibi gitmezse, oyunu değiştirecek adam olarak nitelendirebileceğimiz kimse yok.



Kadro aşağı yukarı belli. Hafta içinde Cenk'in McGregor'un yerine kaleye geçeceğine ve stoperde Escude'nin oynatılacağı söylentileri vardı ama Samet Aybaba'nın böyle bir karar alacağın zannetmiyorum. 12 maç aradan sonra Sivas deplasmanında gol yemeyen McGregor'u kızağa çekmek çok saçma olur. En kötü performanslarında bile sahip çıktıktan sonra bu maçta yedek oturtmak olmaz. Ayrıca herhangi bir sakatlıkta yabancı kontenjanına takılınır. Zaten Cenk de sakat.

Sivas maçını kurtaran adam Hilbert alternatifsiz. Gökhan geldiğinden beri iyi maçlar çıkartıyor ve sol kanatta belli bir performansın altına düşmüyor. İstikrarlı olması en önemli özelliklerinden bir tanesi. Defansın göbeğinde Sivok ve Ersan ikilisi tercih edilecektir.

İbrahim Toraman stoperdeyken yaptığı hataların hiçbirini ön libero pozisyonunda yapmıyor. Daha güvenli ve daha sağlam oynuyor. Arkasında kademesine girecek birinin olması ona daha özgüvenli oynamasına neden oluyor ve bu sayede takım savunması daha iyi oturuyor ve orta saha daha kuvvetli oluyor. Veli eski performanslarını mumla aratıyor ama son maçlarda nispeten daha iyi bir görüntü çizdi. Holosko bu sene çok etkili fakat bazı maçlarda hiç ortada bile gözükmüyor. Olcay ise git gide daha da artan bir performans sergiliyor. Son maçtaki asisti harika. Niang zaten eldeki tek forvet. Ama Fenerbahçe'yi iyi tanıyor. Güçlü, istekli ve etkili bir forvet. Bu maçta Beşiktaş forması altında ilk golünü atabilir.

Üstteki paragraf biraz genelleme gibi oldu zira uzun süredir Beşiktaş yazısı yazmıyordum. Gaziantep maçını yazmak istedim ama fakat yazarken devamlı sinirlendiğim için taslaklarda bir kayıt olmaktan öteye gidemedi.


Bu maç İnönü Stadındaki son derbi. Bu kadro, bunun anlam ve önemini kavrayacaktır. Samet de maç toplantısında buna değinecektir.


Necip-Oğuzhan-Fernandes üçlüsü; kolay adam geçebilen, aralarında iyi paslaşan ve tempo yapıp oyundaki tempoya etki edecek bir orta saha kurgusuydu. Necip'in eski senelere göre kendini üst seviyeye taşıyıp daha kolay adam geçebilen ve adam eksiltebilen bir oyuncu haline gelmesi Beşiktaş'a orta sahada çok önemli bir üstünlük kazandırmıştı. Fernandes zaten  çok teknik ve çok kolay adam eksiltebilen bir oyuncu ve Oğuzhan da aldığı Hollanda ve Arsenal altyapısı meyvelerinden sunmaya başlayınca Beşiktaş'ın orta sahası takımın en önemli bölgesi olmuştu. Bu üçlü, rakip takım orta sahasında bir anda adam eksiltip kontra ataklarla Almeida,Olcay ve Holosko'yu pozisyonlara sokuyor veya kendileri pozisyonlar buluyordu. Yine bu üçlü kendi arasında da maç içinde rotasyon giriyor ve oyun kuruculuk görevini kimi zaman Oğuzhan üstleniyordu. Beşiktaş orta sahası, akıllı ve çabuk oyuncularıyla bir çok maçta rahatlıkla üstü geliyordu. Fakat bu maç için aynı taktikten söz etmek imkansız. Toraman ön libero olarak görev alacak. Pas trafiğine çok katkıda bulunan bir isim değil. Veli ise daha çok pres yapan bir oyuncu. Adam eksiltebilen biri değil. Bu nedenle bütün takım Fernandes'in ayağına bakıyor olacak. Eğer o da istediklerini yapamazsa, takım için zor bir maç olur. Toraman'ın ön libero oynamasını seviyorum. Beşiktaş'ın defansı oldum olası hep el bombasıydı ama orta sahada bir stoperin olması geride oynayanlar için de biraz daha güven verici.

Samet'in Fernandes'i bu maça nasıl hazırlayacağı çok önemli. Sakatlıktan döndükten sonra çok etkili olamadı. Bu maça ağırlığını koyarsa Beşiktaş için işler tekrar rayına oturur. Güzel ve zevkli bir maç izleyeceğimizi düşünüyorum. BJK-FB maçları hep süprizli ve keyif veren maçlar olmuştur. Bilet bulmaya çalıştım ama bazı tribünler Biletix'te satışa bile çıkmadı. Bilet sistemi ayrı bir rezalet. Taraftardan çok hayvan ve para çuvalı muamelesi görüyoruz. Bu sistem ne zaman değişir bilinmez ama bütün büyük kulüplerin bilet içi ortak bir karara varmaları gerekmekte.

26 Şubat 2013 Salı

Galatasaray ve Medya

Yazıya nereden veya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. 1-2 yıldır süregelen Fenerbahçe düşmanlığı ya da düşmanlığı olmasa da Galatasaray'ı yüceltme operasyonu (medya ayağı) kendi nezdimde çok açık durumda. Şimdi yaşanan olaylara ve medyanın tavırlarına bir bakalım.

1) Riera - Melo olayı:

Türk futbolunu takip eden herkesin bileceği üzere, Melo Riera'yı şamaroğlanına çevirmiş, sonrasında Riera'nın kapısının önünde yatarak(!) ondan özürdilemiş (medyaya böyle yansıdı), daha sonrasında ise medya tarafından servis edilen haber olma niteliğini kaybetmişti. Bir anda Melo dünya tatlısı bir insan olup çıkıvermişti. Bkz: TIKLA. Bunun arkasında tabi ki sarı kırmızılı yönetimin başarılı PR çalışması da bulunmaktadır.

2) Fatih Terim'in "oğlu" Emre Çolak'a küfür etmesi:

Hangi maç hatırlamıyorum (edit: Elazığspor maçıymış) ama bir maçta deyim yerindeyse öz oğlu olan Emre Çolak'a senin a.... a..... s..... p.. diyerek sevgisini belirten Terim'in bu hareketi medyada hiç yer verilmemiş, hatta yayıncı kuruluş görüntünün ne tekrarını göstermişti ne de sonradan görüntüyü servis etmişti. Arif'in Manchester'a attığı gole gitmemeniz için "fatih terim emre çolak küfür" kelimelerini her hangi bir arama motoruna yazarsanız çıkan sonuçların azlığını da görebilirsiniz.

3) Fatih Terim ve teknik kadronun sahadan atılması:

Son hafta oynanan Orduspor maçında Terim ve ekibinin neden atıldığına hiç bir medya kuruluşu ya da spor programı eğilmemekte, üstüne yazılan teorilerin çökmesine rağmen bitmek tükenmek bilmeyen Emre Belözoğlu aşkıyla medya yine bu futbolcuya yüklenmektedir. Kaldı ki Şota Arveladze kendisine küfür eden futbolcunun Emre olmadığını açıklamıştı. Saha dışına gönderilen Terim'in kenardan maça hala müdahale etmesini, önceden gelen ertelenmiş cezası hala hiç bir spor programında konuşulmamaktadır. Ayrıca her ne hikmetse Meireles'in Galatasaray maçında yaptığı hareketlerin bulunduğu hakem raporları da sızmamıştır.

4) Fenerbahçe Kasımpaşa'yı kan ter içinde, Galatasaray Orduspor'u 2 avans vererek 4-2 yenmiştir:

Bunun üstüne pek yorum yapmaya gerek olduğunu sanmıyorum.

GS maç haberi ntvspor linki: TIKLA
FB maç haberi ntvspor linki: TIKLA


5) Fatih Terim "Onu çekme bunu çek":

Terim'in akreditasyon kartı bulunmadan kaçak olarak basın toplantısı yapılan odaya giren şahısa tepkisi ve akabininde yaşananlar:



Bu basın toplantısı sonu medyada yer buldu mu? Bulduysa medya çalışanları ya da kurumlar üzerine ne yorum yaptılar? Bu hareketi Aykut Kocaman, Samet Aybaba ya da başka bir teknik adam ya da spor dünyasının önde gelen adamlarından biri yapsaydı medyada nasıl yer bulurdu?

6) Albert Riera ve hakemler sorunsalı

Riera buyurur ki:
Yani demek istediği biz hakemle değil takım oyunuyla kazanırız. Peki Albertciğim aşağıda bulunan video hakkında neler der? Sen kimlerin ekmeğiyle oynuyorsun ya da nasıl hala para kazanmaya devam ediyorsun?

Riera ile benderdemez

Konuyla alakasız gibi gözükse de "Riera'dan Fener'e taş" haber başlıkları altında bulunan bu tweete acaba hangi medya kuruluşu cevap verebildi. Tweet'i değerlendirilen oyuncunun maç içi davranışları ve hakemlerin yaklaşımları nasıl değerlendirildi? Belki de bu konuya tek değinen spor programı ve medya kuruluşu videoda görünen kanal ve program.

Okuyuculardan gelecek yorumları tahmin edebiliyorum:

1) Galatasaray ne büyük bir takım ki derdin olmuş.
2) Fenerasyon!
3) Şike.

1. si Galatasaray evet büyük bir takım. Zaten bundan şüphe edecek olsam buraya yazmaya gerek bile duymazdım, Trabzonspor'la ilgili her hangi birşey yazmadığım gibi. Bu dertten öte bir serzeniş. Bu bahsettiğim konular dışında da bir sürü aforizmayla ve haberle karşılaştık. Melo'nun tükürüğü 2 gün konuşulurken Meireles'in tükürüğü 2 hafta gündemi işgal etti. Hele ki servis edilen montaj görüntüler varken ve bu ispatlanmışken Meireles'i asıp kesme merasimi günlerce devam etti.

2. noktaya gelecek olursak bence ligdeki hiç bir takımın Fenerasyon, Ulusoy federasyonu ya da her hangi bir şey demeye hakkı yok. Hakem kararlarıyla ilgili ilginç istatistikler de var fakat bunlara girmeyeceğim, çünkü kimisi "ama penaltı verildi" kimisi de sizin oyuncunuzun "4 kırmızı kart görmesi gerekirdi" diyecek. Gerek yok bunlarla polemik yaratmaya.

3. Buna tek cevabım; "Hıhı evet şike."

Bu yazıyı yazma nedenime gelecek olursak, Galatasaray teknik kadrosu saha dışına yollanmışken bunun gündem dahilinde bulunmaması ve yine Emre Belözoğlu üzerinde oyunlar oynanmasındandır. Ben bunu Emre'nin takıma yeniden katıldığı gün söyledim: "Emre takım futbolu adına çok büyük fakat fevri hareketlerinden dolayı çok küçük bir adım." 2. kez geldiği günden bu yana gösterdiği saha içi tavırları açıkçası hoşuma da gitmeye başladı. Futbolcu küfür etmemelidir belki, ama futbolcu küfür eder. Her insan hayatının bir noktasında küfür eder. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Eder de, Emre Belözoğlu'nun küfürüyle (bakın varsayım yapıyorum) Fatih Terim'in argo konuşmalarının ve küfürlerinin farkı nedir? Neden bu kadar çok Emre Belözoğlu konuşulmaktadır? Neden yayıncı kuruluş kameraları Emre'nin ağzına kadar girip zoom yapar da Terim'den pozlar alınır? Neden Ayhan'ın küfürleri hasıraltı edilir? Neden Fenerbahçe'yle şişkinlik olarak aynı yapıyı gösteren Galatasaray'da kadroya giremeyen futbolcular "dinlendirilir" de Fenerbahçe'de "kadro dışı" bırakılır? Neden Galatasaray geriden geldiği bir maçı "destansı bir şekilde" kazanır da Fenerbahçe "kan ter içinde" alır? Neden Fatih Terim'in "asgari ücreti" konuşulmaz da Aziz Yıldırım'ın "30,000 TL'lik" maaşı konuşulur? Neden Galatasaray'ın yükümlülüklerini yerine getirmemesinden konuşulmaz (stad çatısı, vergi)? Neden Galatasaray'ın küçük yatırımcılarıyla olan problemleri medyada yer bulmaz? Daha o kadar çok nedenle başlayan soru yaratabilirim ki, ama şimdi aklıma sadece bu kadarı geliyor.

15 Şubat 2013 Cuma

Serie A ve Mature Forvetleri


Dün akşam oynanan Inter-Cluj maçında Diego Milito bağlarından büyük bir sakatlık yaşadı ve 6-9 ay olmadığı söyleniyor. Milito yaşındaki bir oyuncu için bu muhtemelen kariyerinin sonu demek. Kariyerinin sonu olmasa bile en azından Inter'e veda edeceği kesin. Türk medyasına göre Inter, Milito'nun yerine Milan Baros ile ilgileniyor. Eğer haber gerçekse, çok da kötü bir tercih sayılmaz. Büyük takım tecrübesi olan, Avrupa kupalarına yabancı olmayan tecrübeli bir forvet. Aslında Inter için oynanmayacak bir kumar değil. En azından, bu sezon sonuna kadar rotasyonda faydası dokunabilir.

Benim daha çok dikkatimi çeken konu ise İtalyan takımlarının genelindeki forvet yaşlarının büyük olması. Tabi burada büyük olmasında kastım 30 yaş ve üzeri ama benim gibi ille de genç oyuncu olsun diye bir takıntınız varsa bu sizin gözünüze daha çok batabiliyor.

Serie A'daki büyük takımlara bakarsak, bunların içinde yaş ortalaması en düşük olan Milan. Özellikle devre arasındaki Balotelli transferi ve sezon başında da Cassano ve Inzaghi ile yollarını ayırmaları ve onlara göre daha genç olan Pazzini ve Bojan ile takımlarındaki hücum hattının yaş ortalamalarını düşürdüler. Gerçi genç hücum hatları onları bazı maçlarda hayal kırıklığına uğratsa da müthiş bir potansiyele sahip oldukları kesin.

Juventus ise yine genç bir forvet hattına sahip. Devre arasında Drogba gibi Çin'de aradığını bulamayan Anelka ile anlaştılar. Bendtner takıma ilk devre gerekli katkıyı sağlayamadı fakat Anelka bana göre Chelsea günlerindeki gibi bir katkı sağlayabilir.

Yazıya başlamama sebep olan takım Inter ise gerçekten Milan'ın tahtına göz dikmiş durumda. Milan'ın yaş ortalaması hep yüksekti ve gençleştirme operasyonuna girene kadar "en olgun" takıma sahiptiler. Mavi-siyahlılar için de aynısını söylemek doğru olur. Devre arasında Lazio'dan emektar Tommaso Rocchi(35) ile anlaştılar. Forvet hatlarına baktığımız zaman Cassano 30 ve Palacio ise 31 yaşında. Sakatlanıp sezonu kapatan Milito da 33 yaşında. Hücum rotasyonundaki genç Coutinho ise devre arasında Liverpool'a transfer oldu. Onun yerine gelecek vaadeden Mateo Kovacic dahil edildi ama İtalya gibi genç oyuncuların pek rağbet görmediği bir ligde forma şansı bulması uzun sürebilir.

Lazio ise sakatlanan Klose'ye alternatif olarak Sunderland'den ayrılan Saha ile anlaştı. Saha da geçen sene devre arasında Tottenham'a yaptığı katkıyı bu sefer Sunderland'de yapamadı. O da 34 yaşında ve bu devre arası transferi sen üst düzey klüp deneyimi olabilir. Roma şehrinin efsane forveti büyük kaptan Totti de 36 yaşında ama hala elinden gelenin en iyisini yapmaya devam ediyor. Udinese'den Di Natale(35), Palermo'dan Miccoli(33), Fiorentina'dan Luca Toni(35), Chievo'dan Pellisser (33), Parma'dan Amauri(32) ve Genoa'dan Borriello(30) abilerimiz de ligin kalbur üstü, tecrübeli ve etkili forvetlerinden. Onları da es geçmeyelim, ellerinden öpüp hürmetlerimizi iletelim.

12 Şubat 2013 Salı

Fenerbahçe ve Transferler

Ara transfer dönemine büyük umutlarla girdi Fenerbahçe. Gerek Abdullah Kiğılı'nın "3 transfer yapacağız" açıklaması gerekse Belhanda'nın transferi için kulüple görüşmelere başlandığının KAP'a bildirilmesi camiaya heyecan getirdi. Birçok taraftarın askine, bana pek de heyecan vermedi. Nedeni ise şuydu; bu takımdan Alex, sistem değişikliği başlığı altında gönderildi. Sistem basitçe 4-4-1-1'di. Aykut hoca ise gerek açıklamalarında gerekse sürdüğü kadrolarda bunu 4-3-2-1 (4-2-3-1)'e çevirmek istediğini basitçe belli etti, fakat ara transfer dönemine gelindiğinde ileri ucun hemen arkasında oynayan Belhanda'ya yönelindi. Mevcut durumda belki son paslarda etkili olabilecek bir oyuncuydu Belhanda ama eğer sistem değişikliğine gidiliyorsa kesinlikle yanlış bir transfer olacaktı. Belhanda'nın yerine 10 kere Alex'i tercih ederdim.
Neyse gelelim transferlere. Transferler tamamen plansız ve taraftar tepkisini azaltmak yapılmış gibi duruyordu - kaldı ki bence de öyleydi. Takıma gelen oyuncuları tek tek değerlendirmek gerekirse:

Emre: Benim açımdan Emre takıma geldiği günden bu yana, takımın oyunuyla vazgeçilmez 2-3 futbolcusundan biriydi. Oyunuyla diyorum çünkü gerek fevri hareketleri gerekse "prick - yani Türkçe'de dingil gibi bir anlama gelen" küfürü kullanması bu camiaya zarar verdi. Fenerbahçe'de ya da diğer büyük kulüplerde oynayan bir futbolcu nezdimde saha içi ve saha dışı yaşantısına azami şekilde dikkat etmeli. Öte yandan Emre'nin katkısını gelir gelmez hem Sivas hem de Mersin maçlarında net olarak gördük ve hissettik. Pas kanallarını doldurması, fitleşmesi ve olgun mücadelesi takımın orta sahada biraz daha nefes almasını kesinlikle sağladı. Umarım kariyerinin sonuna kadar Fenerbahçe futbolcusuna yakışır şekilde mücadelesini sürdürür, çünkü mental ve fizik olarak sağlıklı bir Emre bu takımın olmazsa olmazı.

Webo: Maliyeti yüksek olsa da, ilk transfer dedikodusunu duyduğumda sevindiğim, Semih ve Bienvenu'den kesin kez daha fazla katkı sağlayacağınu düşündüm ki ilk 2 maça bakacak olursak da yadsınamayacak bir katkısı oldu. Öncelikle kadroda kimsede olmayan kaleye sırtı dönük oynama özelliği pas dağılımında katkı yarattı. Golü koklama özelliği ve Sow olan uyumu ise takımın kısa vadeli geleceği için umut veren bir durum. Kısa vadeli diyorum, önümüzdeki sezon belki Webo'yu kulübeye yollayacak daha iyi bir transfer yapılabilir.

Ziegler: Tam Ziegler, Hasan Ali Kaldırım'ı yedeklemek için kiralandı diye düşünürken, HAK'ın kadro dışı kalması bana büyük sürpriz oldu. Reto'nun defansif yönü HAK'tan daha kuvvetli olsa da (kademeye girme ve dengeli savunma) hücumda da ondan eksiği daha çok. Her ne kadar Ziegler'in ilk 11 başlaması bana sürpriz oldu desem de defansif sıkıntıyı bir nebze olsa da azaltacak bir oyuncu Ziegler. Bunu önümüzdeki haftalarda daha net olarak göreceğimizi düşünüyorum.

Özetleyecek olursak, taraftar tepkisini azaltmak için yapılmış bu transferler takıma katkı sağlayabilecek yapıya sahipler, ancak özellikle Emre ve Webo'dan daha fazla bir katkı alınmak isteniyorsa, Aykut hocanın inadından vazgeçip, bunun paralelinde Cristian ve Kuyt'ı yedeğe çekip en azından Topuz ve Caner'i kanatlı 4-4-2'de oynatması gerekir diye düşünüyorum.