29 Haziran 2010 Salı

Ivan Milijkovic ?


Fenerbahçe resmi sitesi voleybol transferlerinde gerilim vermeye devam ediyor. Yarın saat 12:30'da erkek voleybol takımına bir dünya yıldızı katılacağı yazıyor resmi sitede. Bazı sitelerde ise bu ismin Ivan Milijkovic olduğu yazıyor. Bayanlarda hiç beklenmeyen Furst ile aynı şekilde sözleşme imzalanmıştı, beklenenden daha iyisiydi. Umarım bu sefer beklenen olur çünü Korkunç Ivan'dan daha iyisini bulmak zor demek sanırım yanlış olmaz.

Transfer

Neredeyse 1 aya yakın oldu buraya yazmayalı. Altuğ'nun da dediği gibi yoğunluk ve seyahatlerden dolayı boşladık burayı. Bu arada yazıcak çok olay oldu ama devamlılığı en fazla olanı transferler. Diğer konuların üstüne aynı şeyler yazmanın anlamı yok artık. Dünya Kupasından sonra ölü sezonun en büyük heyecanı transferler. O geldi bu gitti şu geliyor derken yazın nasıl geçtiğini anlamadan takımlar sezonları açıyor.

Transferin şimdiye kadarki en hareketli takımı Beşiktaş. Senelerden beri ilk defa yıldız futbolcu transferi gerçekleştirildi. Burdaki amacın sadece saha içi oyun değil saha dışındaki havayadı da değiştirmek olduğu aşikar ki bu hedefe de ulaşıldı. Küçük liglerdeki başarılarıyla büyük liglere zıplayan bir adam Quaresma. İstikrarsızlık büyük problem onun için ama en büyük şansı 3 maçta 1 olumlu oynasa diğer iki maçı unutulucaktır Türkiye'de. TSL gibi sadece fiziğe dayalı futbol oynayan küçük takımların olduğu bir ligde yaratıcı oyuncu çok önemli ve bence Beşiktaş Sergen'den sonra ilk defa tam anlamıyla yaratıcı bir oyuncu kattı kadrosuna. Q7'nin gölgesinde kalsa da Hilbert bence çok iyi transfer. Schuster'in özellikle istediğini düşünüyorum. Tam bir görev adamı ve Beşiktaş'a belki Quaresmadan bile daha faydalı olabilecek bir isim. Son olarak Schuster. TD değerlendirmesinde yazmıştım daha önce. Magath'tan sonraki en iyi adaylardandı Beşiktaş için. Getafe gibi düşük bütçeli ve kalitesiz kadrolu bir takımla neler yaptığını biliyoruz. Bu da benim için bir teknik direktörde olması gereken en önemli özelliğin -elindeki malzemeyi en iyi şekilde kullanma- Schuster'de olduğunu gösteriyor. Beşiktaş taraftarı uzun zaman sonra sezon öncesi heyecanını sonuna kadar yaşıyor. Bende Beşiktaş'ın ilk maçını merak ediyorum açıkcası. Sonunda Demirören heyecan veren bir takım yaratmayı başardı.

Fenerbahçe bir süredir Daum skandalıyla uğraşıyordu. Sonunda kurtuldu ve Aykut geldi. Benim uzun zamandır istediğim bir hamleydi bu. Şu anda herşeyi kendi yapıyor Aykut. Transferler tamamen ona bırakılmış ve elinde istediği bir kadro olacak sezon sonuna kadar. Stoch transferi umut verici. Vizyonun değiştiğini gösteriyor. Hem saha içinde hem saha dışında. Yine TSL gibi fiziğe dayalı ve defans ağırlıklı oynayan takımların bulunduğu bir ligde kanat varyasyonları çok önemli. Aykut'ta sanırım bunu böyle görüyor olacakki iki kanat için de saf kanat oyuncuları transfer etme çabasında. Stoch potansiyeli ile bundan 2-3 sene önce buralara gelmeyecek bir adamdı ki Chelsea almıştı bonservisini. Patlamasını da geçen sene Twente'de yaptı. Çıplak gözle de dahil olmak üzere geçen sene yeteri kadar izledim Stoch'u. Yaşı genç, potansiyeli yüksek, aranılan adam bana göre. Geçen sene Gökhan Gönül'ü zor duruma düşürebilen nadir rakiplerdendi. Bunun dışında İlhan transferinin Bekir transferinden bir farkı yok benim gözümde. Bundan sonra bir sağ kanat ve bir forvet alınacağı yazılıyor. Kanat içinde ciddi şekilde Eden Hazard adı geçiyor. Böyle bir transfer olursa Türk futbolunda devrim olmuş demektir. Önümüzdeki 1-2 hafta Fenerbahçe'de de çok hareketli geçicektir.

Bunun dışında Bursaspor'un Insua transferi beni rahatlattı. Şu adam sonunda Türkiye'ye geldi ya artık ölsem de gam yemem. Ama seneye gazeteler Galatasaray'a kimi yazar orası muallak. İyi transfer Bursa için. Kayserinin Kevin Boyd transferi Aghahowa ve Makukula'dan sonra Anadolu standartlarında yıldız getirme geleneğini devam ettirdi. Bucaspor sessiz sedasız Jerko Leko ile sözleşme imzaladı. Anadolu takımlarına bugüne kadar gelmiş en iyi oyunculardan biri bence. Gençlerbirliği ise transferin diğer hızlı takımı. Aldıkları oyuncular hakkında fikrim yok ama merak edenler buraya bakabilirler. Bunların dışında da olan transferler var, biliyorum ama değerlendirmeye değer bulmamış olabilirim. Kendimce emin olduğum tek konu var o da bu sene Süper Lig hakikaten adının hakkını verebilir. Heyecanla bekliyorum izlemek için.

Kaldığımız Yerden Devam Ediyoruz

Gerek festival döneminin başlaması, gerek hayatımızdaki genel yoğunluk, gerekse seyahatlerden dolayı buraya uzun süredir yazamıyoruz. Blogumuzu takip eden, yazılarımızı okuyan herkesten özürdileriz. 15 günlük "yatış" süresinin ardından yazılarımıza tekrar başlıyoruz. 
Bu arada Aborjin FC ailesine katılmak isteyenler bize iletişim bölümünde yazan mail adresinden ulaşabilirler.


Aborjin FC

9 Haziran 2010 Çarşamba

Fenerbahçe, Transfer ve Beklentiler

Futbolu takip eden çok kişi yarın TSL için 1. transfer döneminin resmen açılacağını biliyordur. Transfer dönemiyle birlikte her sene Kluivert Beşiktaş'a, Insua Galatasaray'a, Adriano Fener'e ve de Davids Kocaelispor'a gelir. Bir çoğumuz biliyor ki yazılı ya da görsel basında çıkan transfer haberi, haber niteliği değil malesef asparagas ve dedikodu niteliği taşıyor. Her sene Fenerbahçe'ye dünya yıldızları gelir, Ronaldinho sponsora kalmıştır, Sayın Aziz Yıldırım'ın rüyası Ibra'dır (Ibra ne ya Ibo deseniz daha iyi). 
Bu yazımda Fenerbahçe yönetiminin transfer politikasını tartışmayacağım ki zaten sanırım yok, yazının başlığından da anlayacağınız üzere beklentiler ve sonrasında olanlardan bahsedeceğim.



Fenerbahçe'ye bugüne kadar bir sürü dünya yıldızı geldi: Schumacher, v.Hooijdonk, Ortega, Anelka, Alex, R. Carlos ve niceleri. Bu transferler taraftarı her zaman heyecanlandıran ve aslında bu oyunculardan her hangi biri, sezon içinde ya da kontratlarının devam ettiği sürece, hiçbir şey yapmasa bile bir hareketiyle taraftarı coşturacak cinsten transferlerdi. Hangisinden tam anlamıyla randıman alındı diye sorarsanız aklıma 2-3 isimden fazlası gelmiyor. Çoğunu da 30 yaşından sonra aldı Fenerbahçe ama adını duyurdu mu? Duyurdu tabi ki. Neyse konudan çok fazla sapmayalım, ama kısacası burada anlatmak istediğim şey Fenerbahçe dahil olmak üzere 3 büyüklere gelen yabancılar ya yaşlıydı ya da yıldızı sönmüş ama bir şeyler yapabilme potansiyeli olan futbolculardı.
Bugünlerde Fenerbahçe'nin adı bir çok futbolcuyla geçiyor, ve gariptir ki bu futbolcular Avrupa'da hem yıldız adayı hem de yaşları 30'un altında. Krasic, Dszudszak, Hazard aklıma gelen bir kaç futbolcu. Peki Fenerbahçe taraftarı ne istiyor yönetiminden? Yerine göre genç yerine göre yıldız, açıkçası Fenerbahçe taraftarının neyi çok istediği pek belli değil. Daha çok genç istiyorlar diye düşünsem de, her hangi bir genç yıldız adayının takıma geldiği ilk sezonda, kötü performans göstermesi halinde yazık olacak bu futbolcuya. Herkesin bildiği gibi Fenerbahçe taraftarı belki de en sabırsız taraftar kitlesi. Diğer yandan yıldız alınmadığında, "Vay efendim GS Baros'u, Keita'yı alıyor da biz yıldız almıyoruz?" deniyor. Bu saydıklarım bu sezon katkı yapan oyuncular anca tamamen deneme yanılma yöntemiyle transfer edilmiş futbolcular.
Neyse konumuza dönelim. Fener'le adı geçen futbolcuları Avrupa'da da bir çok kulüp istiyor ve takip ediyor. Bu yüzden Türk kulüpleri genç yıldızları almakta zorluk çekiyor hatta almaları imkansızlaşıyor. Neden mi? Gelin maddeler halinde bir bakalım nedenlere.
  • Avrupa'da hem milli takım hem de kulüler bazında düzgün bir başarı olmaması.
  • Türk kulüplerinin maddi olanaklar dışında transfer edilecek futbolculara başka bir şey sunamaması. (Örneğin CL'de yarı final ya da iyi bir kadro teminatı verilememesi)
  • Stadların yetersizliği.
  • TSL'de kazma oyuncuların çok olması ve buna bağlı olarak sakatlık potansiyelinin artması.
  • Türkiye'de yaşam. (Terör olaylarından tutun, örf ve adetlerden uluslararası gerginliklere kadar her şey)
  • Türk kulüplerinin Avrupa yolunda bir basamaktan öte tatil köyü şeklinde görülmesi, alınacak paralarla emeklilik hayatını lüks bir şekilde yaşayabilecek olması.
Ve aslında sayılabilecek daha bir sürü neden var, ancak şu an aklıma gelen bunlar. Örneğin Krasic'i ele alalım. Krasic şu an CSKA Moskova'da oynuyor ve kontratı devam ediyor. Bugün gerek Türk gerek yabancı basına baktığımız zaman Inter, Juventus ve Arsenal başta olmak üzere bir sürü Avrupa kulübü bu futbolcuyu istiyor. Hatta öyle ki Krasic'in menejerinin yaptığı açıklamada Fenerbahçe bize Juventus'un verdiği paranın 2 katını verdi ancak Juventus'a yakınız diyor. Der tabi, Juventus bu sezon Avrupa kupalarında yerini alamayacak olsa da, Juventus gibi büyük ve köklü bir kulüpte ayrıca Serie A gibi, TSL'nin 423142 gömlek üstü bir ligde oynamak her futbolcuyu daha fazla çeker. Ancak burada durum Moskova kulübünde bitiyor, parayı veren düdüğü çalar hesabı.(Bonservis için daha fazla para veren alacaktır bu futbolcuyu) Ancak futbolcularının isteğini gözardı etmeyen bir kulüp, 2-3 milyon euro için kendi istediği kulübe satmaz futbolcusunu. Fenerbahçe ilgileniyor olabilir Krasic'le - hatta bence ilgileniyor ve de yönetim fedakarlık yapmaya hazır - ancak her futbolcu kariyerini düşünür ve en üstlere kadar çıkmak ister. Burada da Krasic'le ilgilenen her kulüpte, Fenerbahçe'ye göre kendini daha fazla gösterme imkanına sahip olacaktır Sırp futbolcu. Aynı şey diğer yıldızlar için geçerli.




Bugünlerde basın organlarında Fenerbahçe için bırakın Krasic'i, Eden Hazard'dan Ibrahimovic'e kadar ütopik isimler çıkıyor ön plana. Yahu 19 yaşında Zidane'ın tahtına aday bir futbolcu, ya da dünyanın en iyi 3 forvetinden biri gelir mi bu kulübe, adaplı, kontrollü salla bari ey basın. Sen böyle yaptıkça, beklentiler yükseliyor. Beklentiler yükseldikçe, yıldız transferi olmadığında yönetime yükleniliyor. Hadi yine medyayı anladım da taraftarı hiç anlamıyorum. Genelleme yapacak olursak çoğu kişi kafasını kuma sokup bu kulübün potansiyelini reddediyor. Buna kendi içlerinde olmak üzere Beşiktaşlılar da Galatasaraylılar da dahil. Medya yazıyor, ediyor, çiziyor, gazetelerini ya da sayfalarını doldurmaya çalışıyorlar, ama sen kulübünü bilmiyorsun ki. Bilsen de kendini hayal dünyasında daha mutlu buluyorsun. Bunlara inanmıyorum diye yansıtsan da dışarı, içten içe umutlanıyorsun. Bu ülkede taraftarlar bu tür haberlerden sonra kaç defa derslerini aldılar, kaç defa örneklerini gördüler hala neyin peşindeler anlamıyorum. Yahu madem böyle her seferinde sonu hüsran oluyor, bırak okuma kardeşim transfer haberlerini, ya da sahte duyumcuların abuk subuk dedikodularını. Bu ülkede her kulüp en iyisini alıp, en iyisini yapmaya çalışsa da ellerinden gelen bu. Bunu hiç bir zaman unutmayın.

8 Haziran 2010 Salı

Beşiktaş'ın Teknik Direktör Adayları


Geçtiğimiz gün Beşiktaş görüştüğü teknik direk direktör adaylarını borsaya bildirdi. Hepsi kariyerinde Avrupa'da büyük takım çalıştırmış hocalar hatta bazıları büyük liglerde küçük bütçeli takımlarla başarılar kazanmış isimler. Ramos, Schuster ve Pellegrini La Liga'da sırasıyla Sevilla, Getafe ve Villareal'de iyi sezonlar geçirip Real Madrid'e gelen, kaderleri birbirine çok benzeyen üç isim. Üçünün de bence CVlerindeki en önemli takımlar Sevilla, Getafe ve Villareal. Ramos diğerlerine göre Avrupa'da daha çok çalışmış ve bence İspanya dışındaki başarısızlıkları diğer isimlere göre dezavantajı. Tersten bakarsak diğerlerinin en büyük dezavantajı ise hep aynı ülkelerde çalışmış olmaları. Bu bağlamda üç isim hakkında tek soru işareti çok klişe de olsa Türkiye'yi tanıma konusu. Bu her yeni teknik adam için geçerli olacaktır. Bu eleştrinin gelmemesi için daha önce Türkiye'de çalışmış 5 teknik direktörün eftarında dönmek lazım. Diğer adaylardan Lucescu hakkında uzun uzun yazmaya gerek yok. Bence Lucescu'nun gelmesine de gerek yok. Her sene, başarısız olan her takım için can simidi olmasından ben sıkıldım. Tabiki de belli avantajları var, özellikle doğrudan hedefe gitme konusunda çok başarılı ama ben yine de yeni bir heyecan yaratma taraftarıyım. Magath'ta listede olan adaylardan. Belki de başarılarına oranla Avrupa'nın en az itibar gören teknik direktörlerinden biri. Gittiği hemen hemen her takımda belli başarılar kazanmış bir isim. Aşırı ağır antremanları çok meşhur. Kondisyon bazlı sistemi olması Türkiye için ayrı bir avantaj. Bence bu isimler içinde Beşiktaş için en iyi transfer Magath. Gelir mi orasını bilemem ama görüşüldüğüne göre var bilinen. Bir Fenerbahçeli olarak bu altı isimden umarım gelmez dediğim belki de tek isim Magath. Listedeki en zayıf isim ise bence Koeman. Benim beğendiğim bir teknik direktör değil ve bence Rijkaard etkisi yaratamayacak bir isim. En azından Beşiktaş'ın başında olması beni korkutmayacak bir isim. Sonuçta bu adaylar içinde bence en uygunu Magath. Ondan sora Pellegrini ve Schuster kendilerini zor şartlarda kanıtladıkları artısından dolayı bence tercih edilmeli. Ramos kötü Avrupa kariyerinden dolayı bu ikilinin gerisinde benim gözümde. En sonda ise Koeman var. Lucescu bence bu listeden apayrı bir yerde duruyor. Daum gibi o da "safe" tercih ve ben Türk futbolu ve Beşiktaş'ın geleceği için "safe" tercih yerine sistem kuracak tercihten yana olunması gerektiğini düşünüyorum. Bekleyip görelim bakalım gelecek ismi...

Resim: www.ligtv.com.tr

7 Haziran 2010 Pazartesi

Nadal Tahtını Geri Aldı

Yılın 2. Grand Slam turnuvası olan Roland Garros'ta (Fransa Açık) 1 yıl aradan sonra Nadal yine şampiyon oldu. Bundan önce ilk Fransa'da 2005 yılında ilk şampiyonluğunu yaşayan Nadal, 2009 yılında Söderling'e 4. turda yenilerek turnuvaya veda etmişti. Bugün de aynı turnuvada, fakat finalde yine Söderling'le rövanş niteliğinde bir maça çıktı. Maçtan önce Nadal, her ne kadar açık açık rakibinden korktuğunu deklare etse de aslında maçı kazananın Nadal olacağı açıktı.




Öncelikle Söderling'ten başlayalım. Söderling çeyrek finalde aslında sürpriz bir şekilde Roger Federer'i eleyerek çekinilmesi gereken bir rakip olduğunu giderek yükselen grafiğiyle göstermişti. Her ne kadar Federer toprak kortlarda çok başarılı olamasa da kağıt üstünde favori kendisiydi ve kendisine güvenenleri şaşırttı. Söderling 1.94 boyuyla ve vücudunun torkundan faydalanarak yaptığı vuruşlarla aslında gerçekten karşısında durulması zor tenisçilerden biri. Bugün de maçta aslında ne kadar tehlikeli olabileceğini gösterdi ancak kendi sonunu kendi hazırladı. Nasıl mı? 45 tane basit hata ve de set oyunlarının kopma noktalarında yaptığı çift hatalarla birlikte şampiyonluğu gümüş bir tepsi de sunarak. Tabi bu kadar hata yapmasaydı şampiyon olabilir miydi orası muallak ancak 3-0 mağlup olmazdı en azından. Oyunun bazı bölümlerinde ortaya attığı derin forehandlerle çok da zorladı Nadal'ı, ancak Nadal hileli gibiydi hatta god mode on yapmıştı sanki.


Nadal hakkında çok şey söylemeye gerek yok. Kısacası demin de dediğim gibi hileli - sanki bir tenis oyununda edit playerdan çoğu özelliği 99 yapılmış gibi ya da FM jargonuyla 20. Passing shotları, backhandlerindeki etkili ve yüzdeli vuruşları ve de return ace'leriyle bugün Söderling'in canını çok yaktı. Söderling'in boyu gereği gelen hantallığından dolayı uzanamadığı toplar da çok dikkat çekti, ama vücut bu en nihayetinde yapabilecek pek fazla şeyi yoktu.
Maçın genel değerlendirmesine geldiğimizde yine güzel bir final oldu. Uzun ralliler, akıl dolu vuruşlar, oyuncuların kendi oyunlarını oynaması (başta Nadal biraz kendi oyun tarzından çıkmıştı ama sonradan toparladı) ve de tabi ki ambiansıyla çok güzel bir final oldu. Maçı canlı izleyemeyenlerin banttan da olsa tamamını izlemelerini tavsiye ederim.

3 Haziran 2010 Perşembe

NBA Playoffs 2010 Final Serisi Başlıyor

NBA Playoffs 2010 final serisi (The Finals 2010) bugün TSİ 04.00'da Staples Center'da başlıyor. Bu finalin bir önceki finale, hatta klasik Celtics-Lakers finallerine göre daha zevkli ve heyecanlı geçeceği kesin. Biz de buradan final heyecanına ortak olmak isteyenlere bir video gönderelim. Final serisinin ardından şampiyonluk yüzüğünü takan takım ve oyuncularının, sezon başından sonuna kadar olan değerlendirmesini yine burada yapacağız.



İzleyemeyenler için: TIKLA