12 Ekim 2009 Pazartesi

A Milli Takımın Yeni TD'ü Kim Olacak?

Başarılı bir Euro 2008 döneminden sonra 2010 Afrika Dünya Kupası elemelerinde havlu atan milli takımımızın bildiğiniz gibi teknik direktörü Fatih Terim 2-0'lık Belçika mağlubiyetinden sonra istifa etti. Bu istifanın bir gün geleceği aylar hatta yıllar öncesinden belliydi, çünkü milli takım belli bir sistem üzerine kurulu değil "Vatan millet Sakarya" prensibine bağlı olarak oynuyordu. Bunun en büyük örneğini ise Euro 2008 boyunca oynanan maçlarda gördük. Aslında hiç kombine ataklar geliştirmeyen, ön sahada karşı takıma baskı kuramayan bir ekiptik. Defansta sakatların çokluğuna rağmen işlerin yaver gitmesi ve de yetenekli oyuncularımızın direk katkısıyla her zaman skora gitmesini bildik. Taa ki Almanya maçına kadar. Almanya maçını ayrı tutuyorum, çünkü kupanın en büyük favorilerinden olan bir takımı ön sahada iyi karşıladık. İyi pres ve kanatlardan gelen başarılı hücumlarla maçın skorunu 2-2'ye getirmeyi başardık, fakat bireysel hatalar sonucunda Lahm'ın ceza sahasına girmesiyle maçı 3-2 kaybettik ve finalden olduk. Bu maç ne kadar ironik olsa da aslında gerçekleri de yansıtıyordu. Bu takım istediği zaman iyi oynayabiliyordu, fakat bu sayın Terim'in taktiksel başarısı değil, futbolcuların "Türko(!)" ruhundan kaynaklanıyordu. Derken bir süre sonra takımın sistemsizliği patlak vermeye başladı. Önce içerideki Belçika maçı, daha sonra Estonya ve İspanya maçlarıyla birbirini takip eden başarısız form grafikleri. Deplasmandaki Bosna&Hersek maçından önce herkes umutluydu yine. Milli takım zoru severdi, nasıl olsa böyle noktalardan çok dönmüştük ve her zaman başarırdık(!) Fakat polyannacılığı oynamayI sevmeyen Türk taraftarları aslında çok iyi biliyordu bizi çok zor mücadelenin bekleyeceğini. Hatta çoğu kişinin umutları kırılmıştı. Bosna&Hersek; Dzeko, Misimovic ve Ibisevic hücum 3lüsüyle tehlikeli bir portre çiziyorlardı. Nitekim de öyle oldu.. Salihovic'in şık frikik golü Bosna&Hersek'e beraberliği getirirken, bu 3lü hücum hattı deyim yerim yerindeyse "Çanakkale geçilmez!" tabusunu yıktı ve sahadan beraberlikle ayrıldık. Türkiye'nin Euro 2008'den sonra oynadığı 2010 Afrika Kupası Elemelerinde oynadığı maçlara şöyle bir bakalım isterseniz:


Daha sonrasında azalan umutlar tekrardan Belçika ve Bosna&Hersek-Estonya maçına bağlandı. Bu maç da Bosna&Hersek'in 2-0'lık galibiyetiyle tamamlanınca sanırım Belçika maçındaki mağlubiyetimize değinmeme bile gerek yok. Böylece yine kendi göbek bağımızı kendimiz kesemedik ve Bosna&Hersek ve sayın Terim! bizim 2010 Afrika Dünya Kupası yolunda havlu attırdı.
Şimdi gelelim esas konuya.Dünyanın konuştuğu(!) sayın Terim milli takımımızdan ayrıldıktan sonra yerine kim geçecek. Bir çok söylenti var: Mustafa Denizli, Bülent Uygun hatta ve hatta Daum ve Lucescu. Bu adaylara şöyle bir bakacak olursak, Mustafa Denizli günü kurtaran, uzun vadede hiç bir zaman başarı yakalayamayacak bir teknik adam. Bunun örneklerini de gerek Milli Takımın başındayken gerekse üç büyüklerde de - sırasıyla - Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ta gösterdi. Bülent Uygun'a gelince. Sivasspor gibi esamesi 2-3 yıl öncesine kadar okunmayan bir takımı Şampiyonlar Ligi Ön Elemelerine kadar götürdü, başarısız da olsa aslında bir anadolu takımının neler yapabilceğini gösterdi. Büyük bir kulüpte görev almadığı için tabi ki bilemeyiz ama Sivasspor takımına oynattığı defansif oyun tarzı ve topu şişirip Mehmet Yıldız'a indirtme taktiğiyle(!) Milli Takımda başarılı olabileceğini düşünmüyorum. Zaten büyük bir takımı yönetecek kadar vizyonu geniş ve tecrübeli de değil. Daha pişmesi gerekiyor. Belki bir kaç sene sonrası için düşünülebilir.
Aklımı en çok karıştıran meselesi Milli Takımın başına yabancı hoca getirilmesi. Türkiye Futbol Federasyonu başkanı Mahmut Özgener'in yabancı hoca getirmeyi düşündüklerini açıklaması beni hayal kırıklığına uğrattı. Adaylara ve çıkan söylentilere şöyle bir bakalım:

Cristoph Daum: 2005-2006 sezonundan sonra tekrar Fenerbahçe'nin başına geçen Alman hoca için Tanjevic modelinin uygulunabileceği söylentileri dolaşıyor. (Tanjeviç modeli adı da ne zaman çıktıysa bilemiyorum. Tanjevic modelini adından dolayı anlayamanlar için kısaca açıklayacak olursak bir teknik adamın hem bir kulüp takımını hem de bir milli takımı çalıştırması anlamına geliyor.) Guus Hiddink (Chelsea ve Rusya) ya da Bogdan Tanjevic (Fenerbahçe Ülker ve Türkiye Milli Basketbol takımı) gibi..Fikrime gelecek olursak bir teknik adamın zamanını tek bir takım için harcaması sadece ona odaklanması gerektiğini düşünüyorum, çünkü Daum'un Fenerbahçe'yi 3 sezon boyunca bırakması söz konusu değil.


Mircea Lucescu: Transfer sezonun başında adı sık sık Fenerbahçe ve Galatasaray'la anılan Rumen çalıştırıcının Milli Takımıza çok katkı sağlayacağını düşünsem de (gerek milli takımımızın kadro yapısı gerekse bireysel yetenekler) Türk olmaması yine en büyük handikap olarak gözüküyor. Her ne kadar yazımda "Vatan millet Sakarya" ruh halini geri plana atsam da Milli takımımız için önemli unsurlardan biri olduğunu düşünüyorum ve de bunu Lucescu'nun doğal olarak sağlayamayacağını düşünüyorum.


Guus Hiddink: 90-91 sezonunda Fenerbahçe'yi çalıştırırken istenmeyen adam Hiddink'in raf ömrü 8 ay sürdü. Daha sonra çalıştırdığı takımlarla ve kazandığı başarılarla aslında ne kadar başarılı ve kaliteli bir teknik adam olduğunu gösterdi. Ancak Lucescu'da gösterdiğim "Türk" olmaması nedeniyle başa geçirlmesinin yine doğru olmayacağını düşünüyorum. Zaten kanımca Hiddink'in 90-91 sezonunda yaşadığı o zor dönemden sonra Türkiye defterini tekrarda açacağını hiç düşünmüyorum.


Kendi fikrime gelecek olursak bu takımın başına şu an en uygun ve mental olarak dingin olan Ersun Yanal'ın getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hem yapacağımız hazırlık kamplarıyla ve de hem de Ersun Hoca'nın taktiksel bilgisi, yükleyeceği kondisyon ve motivasyonla beraber Euro 2012'ye zorlanmadan katılabileceğimizi ve turnuvada da iddalı bir konuma gelebileceğimizi düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder