21 Ekim 2009 Çarşamba

Almanlar Yetiştirince Biz de mi Yetiştirmiş Sayılıyoruz?

Hayatım boyunca en sinir olduğum şeylerden bir tanesidir. Yurt dışında oynayan biri için yapılan, "Falanca oyuncu takımının filanca ile oynadığı maçta maçın 89. dakikasında oyuna girdi" gibi haberler gerçekten sinirim bozuyor. Benu bu tip haberlerin neden yapıldığına bir türlü anlam veremiyorum.Bu haberi okuyan biri vay be Türk oyuncmuz yurt dışında oynuyor diyebiliyor mu acaba? Ya da gerçekten insanlar böyle desinler diye mi yapılmış bir haber bu?

Tabi bu durum sadece spor için geçerli değil. Amerika'da falan üniversitede filanca Türk profesörü şu araştırmaya katkıda bulundu gibi haberler de dahil bu değindiğim konuya. Bu tip haberlerin yapılması bence tamamiyle bir ezikliktir. Çünkü bu oyuncular 89. dakikada oyuna girmekle veya bir takımın kadrosunda bulunmakla bizi gururlandırmıyor. Ben,ancak bir oyuncu oynadığı ligde yılın oyuncusu ödülünü veya yılın karmasına seçilirse onun haberini büyük bir gurur ve keyifle okurum. Onun dışında yapılacak her türlü haber bana kalsa kesinlikle zaman kaybıdır.

Türk insanı olarak başarıya açız. Bu nedenle de nerede Türkiye ile bağlantılı bir şey görsek bununla hemen mutlu oluyoruz. Bir zamanlar, hiç görmediği Türk babası ilk adını Mehmet koyduğu için Mehmet Scholl bizim milli gururumuzdu. Daha sonra, Deportivo maçlarında kale arkasındaki Türk bayrağı hepimizi sevinçten çılgına çevirmişti. Ne de olsa İspanya gibi Avrupa Birliği üyesi bir ülkede, La Liga gibi müthiş bir ligde bizim bayrağımız vardı ve bunun gurur duyulmayacak da ne yapılacak?

Şimdiler de ise bir Mesut Özil furyası var. Mesut'un gol attığı, ilk 11 çıktığı her maç spor kanallarında alt yazı olarak hemen geçiyor. Ben açıkcası Mesut Özil'i bir futbolsever olarak çok seviyorum ve elimden geldiği kadar da takip etmeye çalışıyorum. Ancak sadece adı ve soyadı Türk diye onunla gururlanacak değilim. Bence Mesut Özil Almanya Milli Takım'ını seçerek çok doğru bir karar vermiştir. Orada büyümüştür, futbolu Almanya'da öğrenip kendiğini gelişmiştir. Bugüne gelmesini sağlayan bütün olanakları da kendisine Almanya vermiştir. Şimdi kimse gelip de bu adama 'Neden Türkiye'yi seçmedin?' diyemez ve diyememeli.

Daha öncesinde de Malik Fathi,Kennedy Bakırcıoğlu,şimdilerde Kasımpaşa forması giyen Azar Karadaş, ve daha niceleri vardı. Bunların ortak özelliği de Türk pasaportu taşıyor olmaları ve menajerlik oyunları sayesinde biliniyor olmalarıdır. Biz bu adamları nedense çok gözümüzde büyüttük. Yurt dışında yetişmiş olmaları bizim için çok iyi futbolcular oldukları anlamına geliyordu. Ülkemizde oynayan ve bizim yetiştirdiğimiz futbolcuların hepsine 5 basarlardı ve bunları acilen milli takıma almamız gerekiyordu. Milli formayı giydirirsek(Kennedy Bakırcıoğlu hariç), büyük başarılara imza atardık ve Avrupa Şampiyonluğu ve Dünya Şampiyonluğu hayalleri bizim için gerçek olabilirdi. Ama eğer milli formayı giymezlerse onlar Türklüğe ihanet etmiş vatan haini olurlardı.



Bence böyle bir mantığa son vermenin zamanı geldi. Ben asla,'Türkiye'de yetişmiş oyuncuları benimseyelim öbürlerini dışlayalım' gibi bir düşünce benimsemiyorum. Ama eğer birileri ile gurur duymak istiyorsak, o insanlara her şeyden önce bizim katkı yapmamız lazım. Pasaportu Türk yazığı için bir insanla gurur duymak mantığı çok saçma ve eziklikten öte bir hareket değildir. Hedefimizi yüksek tutmalı ve her başarıdan sonra daha yükseği hedeflememiz gerek. Oyuna sonradan girmek değil, yılın oyuncusu seçilmek başarı olmalı artık. Başka ülkelerin yetiştirdiği Türk asıllı oyuncularla gelecek planları yapmak daha sınava girmeden şu notu alırım demeye benzer ve her ikisinin sonu da hayalkırıklığı olur. Ancak kendimiz de oyuncu yetiştirmek istiyorsak bir takım gelişmeler ve atılımlar yapmlıyız. Şu anki altyapıyla ve imkanlarla çok fazla yetenekli oyuncu yetiştirme şansımız yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder