26 Ekim 2009 Pazartesi

Bu Filmin Sonu Yok


2009'un en çok beklenen anı, zamanın durduğu, herkesin nefesini tuttuğu günü yeniden yaşadık dün Şükrü Saraçoğlu stadında; Fenerbahçe - Galatasaray derbisi... Maçtan önce kimisine göre Fenerbahçe'nin 9 yıllık Galatasaray'a puan kaybetmeme serüveni devam edecekti, kimisine göre de Galatasaray bu 9 yıllık hasretine son verecekti, çünkü Galatasaray tarihinin en iyi kadrolarından biriyle sahaya çıkacaktı. Maça değinmeden önce maç öncesinde yaşadığım güzellikler ve de coşkudan bahsetmek istiyorum. Derbide Şükrü Saraçoğlu stadında takımımın yine yanında olabilmek için dün saat 10 sularında otobüsle Ankara'dan İstanbul'a doğru hareket ettik. Öncelikle gerek otobüste bulunan gerekse mola verdiğimiz yerlerdeki Fenerbahçeliler içimdeki heyecanı 1000 kat daha arttırdı ve bir an önce coşkulu Fenerbahçeliler'in maçtan önceki adresi olan Nazlı'da hemen yerimi almak istedim. Nazlı'ya vardığımızda saat 4 buçuk civarıydı. Yıllardır hasretini çektiğim o coşkulu taraftar yine ordaydı geri gelmişti. 3 sene önceki 4-0'lık Fenerbahçe galibiyetiyle tamamlanan maçın öncesinde ki ya da ŞL'nde her maçtan önce takımını yalnız bırakmayan inançlı taraftar yine ordaydı...Yakılan meşaleler, yapılan tezahüratlar, renkler ve tabi ki pankartlar görülmeye değerdi. Nazlı'nın orada geçirdiğimiz yaklaşık 3 saat süreden sonra stadda yerimizi aldık. Öncelikle şunu söylemeliyim belki psikolojik baskı yaratma çabası belki de maçın oyuncular üstünde ki gerginliğinden dolayı - bilemiyorum - ama Cristian'ın Arda'ya yaptığı hareket ne olursa olsun çok gereksizdi. Tabi ki Fenerbahçe taraftarının daha çok coşmasına neden olan unsurlardan da biri olarak kayıtlara geçmiştir. 2. si ise yardımcı hakemin başına gelen yabancı madde. Evet her taraftar maçın gerginliğiyle bazı hatalar yapmıştır, ben de dahil, ama hakeme zarar verecek şekilde yapılan bu eylem Fenerbahçe'nin 1 maç seyircisiz oynama cezası almasına neden olacağı kanaatindeyim. Maçtan önce hazırlanan koreografilerin de bu takımın bu konuda Türkiye'de başka rakibinin olmadığının göstergesiydi.
Maç başladığında eskiyi aratmayan, takımını 1 dakika yalnız bırakmayan Fenerbahçe taraftarı iş başındaydı. Bu güzel taraftaranın mimarı olan "Coşkulu Taraftar Tribünü" üyelerine buradan teşekkür etmek istiyorum. Maçın kısa özetine gelince...
Maçın ilk yarısını domine eden ilk yarım saat boyunca kendi kalesinde şut görmeyen, bulduğu pozisyonlarla ve tabi ki erken golle Fenerbahçe, bu maçı alacağının sinyallerini verdi. 2. yarı başladığında daha çok uzun topla gol bulmaya çalışan Daum'un bir türlü anlayamadığım skoru koruma prensibini uygulamaya çalışan bir Fenerbahçe, daha atak daha saldırgan oynayan bir Galatasaray vardı. Ancak Leo Franco'nun yaptığı 2. aynı hatayı Alex affetmedi ve skoru 2-0'a getirerek biraz da olsa yüreklere su serpti. Daha sonra Galatasaray gol atmasına rağmen Roberto Carlos - tabiri caizse - profesyonelliğini kullanarak Keita'yı attırdı ve maç Güiza'nın da 90+1'de attığı golle 3-1 bitti.
Burada Güiza'ya ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Her ne kadar Fenerbahçe taraftarlarının saç baş yolmasına neden olsa da kaliteli bir futbolcu, ancak aşırı duygusal. Golden sonra ki sevinci (patladı resmen) aslında ne kadar da dolduğunu gösteriyor. Şunu da demeliyim ki Daum'un da basın toplantısında bahsettiği gibi golden sonra Semih'e koşması da ayrı bir mutlu etti beni.
Kıssadan hisse, Fenerbahçe rutini bozmadı ve mücadele gücü yüksek olan maçlarda nasıl başarılı olduğunu kanıtladı, ancak bu tarz maçlar bende hala futbolcular maç seçiyor mu seçmiyor mu sorusunu uyandırıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder