31 Ekim 2009 Cumartesi
Bir Garip NBA
Bu sene son yılların en iyi ve en süprizli NBA sezonlarından birini geçireceğimizin sinyallari ilk 4 günde geldi. Neredeyse her takımın her takımı yenebileceği bir sezon olacak gibi gözüküyor. Önce Toronto'nun Cavs'i yenmesi, sonra Chicago'nun San Antonio'yu yenmesi ve son olarakta dün gece Thunder'in ve Dallas'ın deplasmanda sırasıyla Detroit ve Lakers'ı yenmeleri. Umarım böyle devam eder bütün sezon da her maçı izlemesi keyifli olur. Hele birde play-offlarda bir underdog hikayesi olursa son yılların en iyi NBA sezonu olmaya aday bu sezon.
29 Ekim 2009 Perşembe
Orlando Kaldığı Yerden: 16/29
Toronto'dan İyi Başlangıç
26 Ekim 2009 Pazartesi
Avrupa'da Bunlar Olmuyor Klişesi Vol.1
Bu Filmin Sonu Yok
21 Ekim 2009 Çarşamba
Almanlar Yetiştirince Biz de mi Yetiştirmiş Sayılıyoruz?
Tabi bu durum sadece spor için geçerli değil. Amerika'da falan üniversitede filanca Türk profesörü şu araştırmaya katkıda bulundu gibi haberler de dahil bu değindiğim konuya. Bu tip haberlerin yapılması bence tamamiyle bir ezikliktir. Çünkü bu oyuncular 89. dakikada oyuna girmekle veya bir takımın kadrosunda bulunmakla bizi gururlandırmıyor. Ben,ancak bir oyuncu oynadığı ligde yılın oyuncusu ödülünü veya yılın karmasına seçilirse onun haberini büyük bir gurur ve keyifle okurum. Onun dışında yapılacak her türlü haber bana kalsa kesinlikle zaman kaybıdır.
Türk insanı olarak başarıya açız. Bu nedenle de nerede Türkiye ile bağlantılı bir şey görsek bununla hemen mutlu oluyoruz. Bir zamanlar, hiç görmediği Türk babası ilk adını Mehmet koyduğu için Mehmet Scholl bizim milli gururumuzdu. Daha sonra, Deportivo maçlarında kale arkasındaki Türk bayrağı hepimizi sevinçten çılgına çevirmişti. Ne de olsa İspanya gibi Avrupa Birliği üyesi bir ülkede, La Liga gibi müthiş bir ligde bizim bayrağımız vardı ve bunun gurur duyulmayacak da ne yapılacak?
Şimdiler de ise bir Mesut Özil furyası var. Mesut'un gol attığı, ilk 11 çıktığı her maç spor kanallarında alt yazı olarak hemen geçiyor. Ben açıkcası Mesut Özil'i bir futbolsever olarak çok seviyorum ve elimden geldiği kadar da takip etmeye çalışıyorum. Ancak sadece adı ve soyadı Türk diye onunla gururlanacak değilim. Bence Mesut Özil Almanya Milli Takım'ını seçerek çok doğru bir karar vermiştir. Orada büyümüştür, futbolu Almanya'da öğrenip kendiğini gelişmiştir. Bugüne gelmesini sağlayan bütün olanakları da kendisine Almanya vermiştir. Şimdi kimse gelip de bu adama 'Neden Türkiye'yi seçmedin?' diyemez ve diyememeli.
Daha öncesinde de Malik Fathi,Kennedy Bakırcıoğlu,şimdilerde Kasımpaşa forması giyen Azar Karadaş, ve daha niceleri vardı. Bunların ortak özelliği de Türk pasaportu taşıyor olmaları ve menajerlik oyunları sayesinde biliniyor olmalarıdır. Biz bu adamları nedense çok gözümüzde büyüttük. Yurt dışında yetişmiş olmaları bizim için çok iyi futbolcular oldukları anlamına geliyordu. Ülkemizde oynayan ve bizim yetiştirdiğimiz futbolcuların hepsine 5 basarlardı ve bunları acilen milli takıma almamız gerekiyordu. Milli formayı giydirirsek(Kennedy Bakırcıoğlu hariç), büyük başarılara imza atardık ve Avrupa Şampiyonluğu ve Dünya Şampiyonluğu hayalleri bizim için gerçek olabilirdi. Ama eğer milli formayı giymezlerse onlar Türklüğe ihanet etmiş vatan haini olurlardı.
Bence böyle bir mantığa son vermenin zamanı geldi. Ben asla,'Türkiye'de yetişmiş oyuncuları benimseyelim öbürlerini dışlayalım' gibi bir düşünce benimsemiyorum. Ama eğer birileri ile gurur duymak istiyorsak, o insanlara her şeyden önce bizim katkı yapmamız lazım. Pasaportu Türk yazığı için bir insanla gurur duymak mantığı çok saçma ve eziklikten öte bir hareket değildir. Hedefimizi yüksek tutmalı ve her başarıdan sonra daha yükseği hedeflememiz gerek. Oyuna sonradan girmek değil, yılın oyuncusu seçilmek başarı olmalı artık. Başka ülkelerin yetiştirdiği Türk asıllı oyuncularla gelecek planları yapmak daha sınava girmeden şu notu alırım demeye benzer ve her ikisinin sonu da hayalkırıklığı olur. Ancak kendimiz de oyuncu yetiştirmek istiyorsak bir takım gelişmeler ve atılımlar yapmlıyız. Şu anki altyapıyla ve imkanlarla çok fazla yetenekli oyuncu yetiştirme şansımız yok.
Barça'dan Milan'a Geçmek
Barcelona'dan Milan'a geçmek asla bir kariyer düşüşü gibi gözükmez.Sonuçta İspanya'nın en büyük kulüplerinden İtalya'nın en büyük kuluüplerinden bir tanesini geçiyorsunuz. Ancak Brezilya vatandaşı iseniz bu biraz kariyer düşüşü gibi gözüküyor. Barcelona'dan Milan'a geçen ve transferden sonra eski parlak günlerini aratan benim hatırladığım 3 futbolcu var. Rivaldo,Ronaldo ve son olarak da Ronaldinho.
İlk olarak kariyerinin en parlak günlerini Barcelona forması altında yaşayan Rivaldo transfer oldu Milano ekibine. 1997-2002 yılları arasında giydiği Barça formasıyla harika bir performans yakalayan Rivaldo, daha sonra Van Gaal'in gelişiyle Barcelona'dan ayrıldı ve Milan'a geçti. Ancak 1 sene oynadığı Milan'da mutlu olamadı ve eski günlerini mumla aramaya başladı.Milan'dan ayrılıp Cruzeiro,Olimpiakos,AEK kuluüplerinde forma giydi ve şu anda Scolari'nin yönetimi altındaki Bunyodkor takımının formasının giyiyor.
Ronaldinho'nun şu anki durumunu kimse tahmin edemezdi. Aslında kimse onun Barcelona'dan ayrılacağının ve başka bir kulubün formasını giyeceğini beklemiyordu. Ama işler onun da istediği gibi gitmedi. Katalan ekibinde Şampiyonlar Ligi'ni ve La Liga kupalarını kaldırdıktan sonra işler sarpa sardı,performansı git gide düşmeye başladı ve Deco'yla beraber istenmeyen adam ilan edildi. Milan'a transfer olduğu zaman herkes mükemmel çalımlarını, etkileyici hareketlerini ve olağanüstü gollerini burada da sürdürmesini beklerken burada Barcelona'daki başarılarını tekrarlayamadı. İlk sene acaba Serie A'ya alışamadı mı, Kaka'nın gölgesinde mi kaldı diye düşünenler çoktu ama bu yaz başında Kaka'nın Real Madrid'e transfer olmasından sonra forvet arkası görevde bütün rol ona yüklendi. Ancak onun bu yükü pek de kaldırdığı söylenemez. Gerçi bunda Kaka'dan gelen 65 milyon euro'yu neredeyse hiç harcamayan ve tarihinin en güçsüz Milan kadrolarından birine sebep olan Galliani ve Berlusconi'nin suçu da var. Kendi kulubündeki pek de parlak olmayan kariyeri ona Brezilya milli takımındaki banko olan yerini de kaybettirdi. Artık Ronaldinho Brezilya milli takım kadrosunu sayarken ilk akla gelen isimlerden biri değil. Milan bu sene 8. sırada ve lider Inter'le arasında puan farkı şimdiden 7 oldu.Ronaldinho ise bu sene takımına penaltıdan attığı 2 golle katkıda bulundu.
Barcelona'dan direk İtalya'ya geçen 2 vatandaşının aksine Ronaldo daha sonra Milan'a geldi. Bence hepsinden daha kaliteli ve akıllı bir futbolcu. Gerçi Ronaldinho ve Rivaldo da tartışılmayacak isimler ancak Ronaldo her zaman benim favorim olmuştur. Mükemmel gol zekası, harika çalımları ve attığı muhteşem gollerle Ronaldo tek kelimeyle olağanüstüydü. Barcelona'da 1 senede 37 maçta attığı 34 golle adı dünyanın en iyi forvetleri arasına girdi. Daha sonra Inter'e, oradan da ilk "Los Galacticos" döneminin önemli parçalarından biri olacağı Real Madrid'e gitti. Real Madrid'deki kariyeri vatandaşı Ronaldinho'nun önderliğindeki Barcelona tarafında sönmeye başlayınca orada istenmeyen adam ilan edildi ve en çok sevildiği kulüplerden bir tanesi olan Inter'e ihanet edip en büyük rakipleri Milan'a transfer oldu. Bu kulüpte aslında çok da başarısız oldu diyemeyiz nitekim Milan'da kaldığı süre zarfında sakatlıklarla boğuştu.13 Şubat 2008'de Livorno karşılaşmasında o eski "meşhur" sakatlığı gene karşısına çıktı ve sözleşmesi daha sonra Milan tarafından feshedildi.
Bu 3 oyuncu da en iyi zamanlarında mükemmel futbolcular olarak lanse edilmekteydi ancak ne hikmetse hepsinin Milan'a geçişi onlar için sanki iyi devirlerinin sonu gibi oldu. Hepsi kırmızı-siyahlı kulüpte geçmişlerini mumla arattılar. Hepsinin de Milan'a geçmeden önce FIFA World Player of the Year ödülünü aldığını da hatırlatayım.
17 Ekim 2009 Cumartesi
Yok Böyle Bir Gol
Ve Scolari Geldi...
"2010 Dünya Kupası Eleme gruplarını 3. bitirerek Afrika'ya gitmeye hak kazanamayan Milli Takımımızın Teknik Direktörü Fatih Terim 'in istifa etmesinin ardından Futbol Federasyonu'nun, 2002 Dünya Kupası yarı final maçında Brezilya ile bizi eleyerek finale kalan Luiz Felipe Scolari ile anlaştığı öğrenildi."
Evet Scolari geldi. Gelmesiyle birliktede tartışmaların başlayacağına hiç şüphe yok, zira Milli Takım'ın başına bir yabancı hoca gelmesi çoğu kesim tarafından doğru bulunmayacak ve büyük anlaşmazlıklar yaratacaktır.
Bununla birlikte kendisinin çok tecrübeli ve büyük bir hoca oluşuda bir avantaj. İnşallah bekleneni verir ve Milli Takımımızı hakketiği başarılara taşır. Bekleyip göreceğiz...
15 Ekim 2009 Perşembe
Dünya Kupası'na Katılmayı Garantileyen Ülkeler
14 Ekim 2009 Çarşamba
Aborjin FC'de Alkol Sorunu
Aborjin FC'de işler iyi giderken takımdaki rehavet havası can sıkmaya başladı. Takımın 3 oyuncusunun alkol yüzünden ehliyetini kaptırmasından sonra Altuğ ve Doğuş'un maçlara alkollü gelmesi bardağı taşıran son damla oldu. Barış Durgunlarla yapılan ilk maç öncesinde fütursuzca 5 bira içen Altuğ, son goldeki pozisyon hatası nedeniyle arkadaşlarından tepki almıştı. Havelsan ile yapılan maça ise Doğuş ağzı leş gibi içki kokarak gelmiş ve kendisini marke etmek isteyen karşı takım oyuncuları bu olaydan dolayı yanına bile yaklaşamamıştı. Ancak bu sorumsuzluklar halkası takım ve yönetim içinde huzursuzluklara neden oldu. İdari menajer Arınç Bayazıt yaptığı açıklamada "Bu hareketlere asla müsade etmeyiz. Bu hareketi yapanlar kesinlikle en ağır şekilde cezalandırılacaktır." diyerek ileride olası bir neşter operasyonun sinyallerini verdi.
Aborjin FC'nin bileği bükülmüyor
Aborjin FC bir türlü durdurulamıyor. Önüne gelen her rakibi alt eden ve her maçta gol rekorları kıran takımımız bu hafta da farka koştu. Artık bir makina gibi işleyen bir görüntü çizen Aborjin FC, bu haftaki rakibini 17-3 gibi farklı bir skorla mağlup etti. 100. Yıl Spor Kompleksinde oynanan maça; kalede Altuğ,defansta Ali-Gönenç-Altay,orta sahada Ateş ve ileride Barış-Doğuş dizilişiyle sahaya çıktı. Defanstaki üçlünün mükemmel uyumu, forvet hattının yırtıcı etkisiyle rakibini allak bullak eden takımımz sahadan mükemmel bir galibiyetle ayrılmasını bildi.
Aborjin FC:Altuğ(**),Ali(***),Gönenç(***),Altay(***),Doğuş(***)
Barış(****),Ateş(****)
13 Ekim 2009 Salı
Kısa Kısa Devam
12 Ekim 2009 Pazartesi
Yabancı Olsun
Aşağıda Altuğ adı geçenleri ve durumu özetlemiş. Benim fikrim kesinlikle yabancı gelmesinden yana. Bizim gibi Milli Takım'ı klüp takımının arkasında tutan bir millet için en ideali yabancıdır. Fatih Terim Galatasaraylı diye Milli Takımdan soğuduğunu söyleyen insanlar, yenilsin eleştirelim diye bekleyen insanlar, Ersun Yanal Hakan'ı Milli Takım'a almadı diye düşman ilan edenler. Bunlarla geçti bu ülkenin son yılları. Milli Takım kadrosu her açıklandığında olay: Hangi 3 büyükten adam aldıysa oranın yanlısı olan Türk TD. Bunlardan dolayı ben yabancı TD isteyenlerdenim. Dünyanın futbol ülkesi İngiltere, ki bu konuda da çok milliyetçidirler, bile Capello'ya veriyorsa görevi bizde yapabiliriz. Burda bir önemli nokta Milli Takım - Klüp Takımı ayrımını iyi yapıp ona göre yabancı teknik direktör bakmalı. Mesela sakın ola ki Lucescu olmasın. Daum'da olmasın da sonunda belki ülke olarak kenetlenebilelim. Daum olsa ve Galatasaraydan az adam alsa olacakları düşünmek bile istemem. Ayrıca gelecek iyi bir yabancıyla artık hadi koçumla turnuvalarda tesadüfen yükselmek yerine belki bir taktik ile ekol ile yükselebiliriz. Benim adaylarım ise tartışmasız Hiddink ve Scolari. Ha ama Hiddink gelir mi derseniz, hafızasının zayıf olmasını ummaktan başka yapacak birşeyimiz yok.
Avrupa'dan Kısa Kısa
Ranieri Totti'nin İtalya Milli Takımı'na dönebileceğini söylemiş. Finallerde forma giymek istiyormuş.
A Milli Takımın Yeni TD'ü Kim Olacak?
Şimdi gelelim esas konuya.Dünyanın konuştuğu(!) sayın Terim milli takımımızdan ayrıldıktan sonra yerine kim geçecek. Bir çok söylenti var: Mustafa Denizli, Bülent Uygun hatta ve hatta Daum ve Lucescu. Bu adaylara şöyle bir bakacak olursak, Mustafa Denizli günü kurtaran, uzun vadede hiç bir zaman başarı yakalayamayacak bir teknik adam. Bunun örneklerini de gerek Milli Takımın başındayken gerekse üç büyüklerde de - sırasıyla - Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ta gösterdi. Bülent Uygun'a gelince. Sivasspor gibi esamesi 2-3 yıl öncesine kadar okunmayan bir takımı Şampiyonlar Ligi Ön Elemelerine kadar götürdü, başarısız da olsa aslında bir anadolu takımının neler yapabilceğini gösterdi. Büyük bir kulüpte görev almadığı için tabi ki bilemeyiz ama Sivasspor takımına oynattığı defansif oyun tarzı ve topu şişirip Mehmet Yıldız'a indirtme taktiğiyle(!) Milli Takımda başarılı olabileceğini düşünmüyorum. Zaten büyük bir takımı yönetecek kadar vizyonu geniş ve tecrübeli de değil. Daha pişmesi gerekiyor. Belki bir kaç sene sonrası için düşünülebilir.
Aklımı en çok karıştıran meselesi Milli Takımın başına yabancı hoca getirilmesi. Türkiye Futbol Federasyonu başkanı Mahmut Özgener'in yabancı hoca getirmeyi düşündüklerini açıklaması beni hayal kırıklığına uğrattı. Adaylara ve çıkan söylentilere şöyle bir bakalım:
Cristoph Daum: 2005-2006 sezonundan sonra tekrar Fenerbahçe'nin başına geçen Alman hoca için Tanjevic modelinin uygulunabileceği söylentileri dolaşıyor. (Tanjeviç modeli adı da ne zaman çıktıysa bilemiyorum. Tanjevic modelini adından dolayı anlayamanlar için kısaca açıklayacak olursak bir teknik adamın hem bir kulüp takımını hem de bir milli takımı çalıştırması anlamına geliyor.) Guus Hiddink (Chelsea ve Rusya) ya da Bogdan Tanjevic (Fenerbahçe Ülker ve Türkiye Milli Basketbol takımı) gibi..Fikrime gelecek olursak bir teknik adamın zamanını tek bir takım için harcaması sadece ona odaklanması gerektiğini düşünüyorum, çünkü Daum'un Fenerbahçe'yi 3 sezon boyunca bırakması söz konusu değil.
Mircea Lucescu: Transfer sezonun başında adı sık sık Fenerbahçe ve Galatasaray'la anılan Rumen çalıştırıcının Milli Takımıza çok katkı sağlayacağını düşünsem de (gerek milli takımımızın kadro yapısı gerekse bireysel yetenekler) Türk olmaması yine en büyük handikap olarak gözüküyor. Her ne kadar yazımda "Vatan millet Sakarya" ruh halini geri plana atsam da Milli takımımız için önemli unsurlardan biri olduğunu düşünüyorum ve de bunu Lucescu'nun doğal olarak sağlayamayacağını düşünüyorum.
Guus Hiddink: 90-91 sezonunda Fenerbahçe'yi çalıştırırken istenmeyen adam Hiddink'in raf ömrü 8 ay sürdü. Daha sonra çalıştırdığı takımlarla ve kazandığı başarılarla aslında ne kadar başarılı ve kaliteli bir teknik adam olduğunu gösterdi. Ancak Lucescu'da gösterdiğim "Türk" olmaması nedeniyle başa geçirlmesinin yine doğru olmayacağını düşünüyorum. Zaten kanımca Hiddink'in 90-91 sezonunda yaşadığı o zor dönemden sonra Türkiye defterini tekrarda açacağını hiç düşünmüyorum.
Kendi fikrime gelecek olursak bu takımın başına şu an en uygun ve mental olarak dingin olan Ersun Yanal'ın getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hem yapacağımız hazırlık kamplarıyla ve de hem de Ersun Hoca'nın taktiksel bilgisi, yükleyeceği kondisyon ve motivasyonla beraber Euro 2012'ye zorlanmadan katılabileceğimizi ve turnuvada da iddalı bir konuma gelebileceğimizi düşünüyorum.
Forvet Fakiri Portekiz
CR9 haberini yazarken aklıma geldi. Nuno Gomes'ten beri gelmedi Portekiz'e adam gibi bir forvet. Pauleta bir ara baya götürdü, ki beğenirim Pauleta'yı, ancak bence o da arkadaki 2li yada 3lü kadar kaliteli olamadı hiçbir zaman. Helder Postiga parladı söndü, tutunamadı. Makakula'yı bile denediler orada. Şimdi ise Liedson ve Hugo Almeida bu bölgeyi doldurmaya çalışıyor. Yıllarca Portekiz liginde sıradan bir santrafor olan Liedson'a kaldılar. Dünyanın belkide en iyi orta sahası, üst kalite defansının önünde bir forvetleri olsa.. Portekiz Afrika'ya gidebilirse sanırım tek sıkıntıları forvet hattı olacak ve ülkede bu resimdeki adama dua edecekler..
Aborjin FC yine Göz Doldurdu
Aborjin FC: Altuğ(**), Altay(****), Efe(**), Fırat(**), Ateş(****), Ali(****), Barış(****)
Cristiano Ronaldo 1 Ay Yok
Sakatlığından dolayı Madrid'in son maçlarında oynamamıştır CR9. Portekiz'in ölüm kalım maçında sahada yerini aldı ancak 27. dakikada sakatligindan dolayi oyunu terketti. 1 ay sahalardan uzak kalacağı açıklanmış. Bakalım Manuel Pellegrini Riijkard gibi suçu Milli Takım doktorlarına ve hocasına atacak mı. Madrid medyası kesinlikle saldıracaktır, bunun üstünden sayısız haber yapacaktır. Son olarak 95 milyonluk CR9 kim ki de Pellegrinı ağzını açsın koskaca Gökhan Zan sakatlandı bu Milli Takımlarda.. Hemde Galatasaray'ın Ankaragücüne yenilmesi bundan dolayı oldu Frank haklı sanırım..
Road To World Cup 2010
Buraya Kadarmış...
Milli takımımızın dün Belçika karşısında aldığı 2-0'lık mağlubiyet sonucunda TFF'de işler karıştı.Maçtan sonra basına bir açıklama yapan Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim, görevinden istifa etme kararını kameralar aracılığıyla tüm Türkiye ile paylaştı. Öyle ki Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener dahi bu kararı herkes gibi televizyondan izlemiş. Özgener yaptığı açıklamada; Milli takımımızın aldığı bu sonuçlar doğrultusunda 2010 Afrika Dünya Kupasına gitme şansını yitirdiğini, fakat herşeye rağmen geleceğe dair büyük umutları olduğunu belirtti. Özgener, Fatih Terim ile maçtan önce görüştüklerini ve takımın istikrar sorunu hakkında konuştuklarını da sözlerine ekledi.
"Müsabaka öncesinde, değerli hocamız Fatih Terim’le de istikrar konusunu sıklıkla konuşmuştuk. Kendisinin müsabaka sonrasında almış olduğu istifa kararını televizyondan öğrendim. Bu karar, Sayın Terim’in kendi kararıdır. Ben ve Yönetim Kurulundaki arkadaşlarım, hocamızın kararını saygıyla karşıladık. Kendisi Milli Takımlarımıza büyük hizmetler vermiştir. Bugüne kadar yapmış olduğu hizmetler için kendisine çok teşekkür ederiz."
Peki sizce ne olduda Avrupa Şampiyonasında büyük başarılara imza atan takımımız, hocamız ve hatta federasyonumuz bugün bu hale geldi. Acaba o günlerde inanmadığımız bazı şeyler gerçekten doğrumuydu ? Sadece şans mıydı ? Yada o takım ve o hoca nelerden etkilendide bu derece büyük bir düşüşe örnek teşkil ettiler..
Ayrıca dün maçta çıkan olaylara gelince artık seyircinin de hiç birşeye tahammulu kalmadığıda belli. Tribünlerden Fatih Terim ve Emre Belözoğlu'na yapılan hakaret ve sözlü sataşmalar ancak yedek kulübesi ve görevlilerin müdahaleleriyle bastırılabilmiş. Buna ek olarak bugün basında yer alan haklı/haksız acımasız eleştiriler va hatta hakaretlerde cabası. Bakınız Turgay Şeren dün yaptığı röportajda ne demiş..
"Kuralarda rakiplerimizi duyduktan sonra biz dedik ki bu gruptan İspanya 1. çıkar, biz de 2. çıkarız. En kötü ihtimalle play-off’lar da çıkarız. Muhakkak Dünya Kupası’na katılırız diye düşünüyorduk ama olmadı. Dün akşam berbat ötesi bir oyun oynadık. Sen Milli takımsın. Sırtındaki forma için oynayacaksın."
Fatih Terim ile ilgili yorum yapmaya gelince ise Şeren ağır konuşmuş..
"Bizim bu durumlardan kurtulmamız için tek bir olasılık var. Fatih Terim, Galatasaray’da yaptığı gibi bir daha geri gelmemek üzere düdüğünü asacak ve gidecek.Kaybedilen maçlarda Terim’in büyük etkisi var. Terim’in en büyük suçu düşüncesi. Aklındaki şey şu: benim kurduğum kadro en iyisi ve her zaman en iyisini yapar."
Evet, yorum size kalmış. Aslında herşey çok karmaşık gibi görünsede dikkatli bakıldığı zaman açık ve net ortada.. Ama asıl önemli olan bundan sonra "ne" olacağı ve "nasıl" olacağıdır. Şimdiden göreve kimin geleceği hakkında dedikodular başladı bile. İsimler arasında da, Lucescu ve Ersun Yanal gibi hocalar var.
Son olarak bizede sadece oturmak, beklemek ve izlemek düşüyor. Terim'e bugüne kadar yaptığı katkılardan dolayı herkes gibi teşekkür ediyoruz ve kendisinin de dediği gibi artık "Look Forward" vakti.. İronik mi ?!
10 Ekim 2009 Cumartesi
Serie A'da Kontratı Bitenler
Bu listedeki en cazip seçenekler Patrick Vieria ve Goran Pandev. Patrick Vieria'nın gidişi şu an için zor çünkü kimse 33 yaşındaki bir oyuncu için 5.5 milyon euro ödemeye razı olmaz. Pandev ise sene başında Lazio başkanı Claudio Lotito ile papaz oldu kontrat konusunda. Lazio zorla yeni kontrat imzalatmaya çalıştı,Pandev de imzalamam diye diretince sene sonuna kadar kadroya giremeyecek muhtemelen.
Atalanta:Costinha and C.Doni
Bologna:Adailton, Bombardini,R.Colombo,H.D.Gimenez,S.Lanna,Lavecchia, Marazzina,Mingazzini,R.Santos,C.Zenoni
Cagliari:D.Lopez,Lupatelli,Parola
Chievo:Bogdani,Luciano,M.Yepes,Scardina,Squizzi
Fiorentina:Gobbi,Kroldrup,M.Jorgensen
Genoa:Biava,L.Figueroa,Scarpi
Inter Milan:Orlandoni,Vieira
Juventus:F.Cannavaro
Lazio:Baronio,J.Cruz,O.Dabo,Pandev,Siviglia
Livorno:Bergvold,A.Filippini,Galante,Marchini
AC Milan:Dida,Favalli,F.Inzaghi,Roma
Napoli:Grava,Iezzo
Palermo:Bresciano,Simplicio
Parma:N.Amoruso,Panucci,Pavarini,D.Zenoni
AS Roma:Artur,Cassetti,M.Esposito,J.Sergio,Lobont,Perrotta,D.Pizarro,Taddei,Tonetto
Sampdoria:Castellazzi,D.Franceschini,Guardalben,Lucchini
Siena:L.Jarolim
Berlusconi'nin Milan Macerası Sona Doğru
Silvio Berlusconi, büyük borçlarından dolayı ve acilen nakit para ihtiyacı olduğu için Milan'ın satılabileceğini açıklamıştı. Bu açıklamasından hemen sonra talipler de sıralanmaya başladı. Arnavut petrol zengini Rezart Taci, kulubü satın almak için 700 milyon, yeni oyuncuları getirtmek için de 300 milyon euro ödemeye hazır gözüküyor. Bir diğer talip ise Mohammed Bin Rashid Al Maktoum.Al Maktoum şu anda Milan'da hem hisse sahibi hem de Emirates Havayolları vasıtasıyla kulubün sponsoru durumda. Ayrıca Mansour Bin Zayed Al Nahyan da Manchester City'i elinden çıkarması durumda 300 milyon euroluk bir yatırımla Berlusconi'nin kapısını çalabilir.
Bu teklifler ne kadar iyi olursa olsun Milan'da çok köklü bir değişime gidilmesi kaçınılmaz gözüküyor. Kulubü satın alan kişi muhtemelen enkaz devralacaktır.
Serie A'daki Inter üstünlüğünü yıkmak ve Avrupa'daki başarılı günlere geri dönmek için de büyük paralar harcanmak zorunda. Sezon sonunda Dida,Giuseppe Favalli ve Flavio Roma serbest kalıcak.Marek Jankulovski,Gianluca Zambrotta,Massimo Oddo,Oguchi Onyewu,Clarence Seedorf ile beraber bekleneni veremeyen Ronaldinho,Klaas-Jan Huntelaar ve Marco Borriello büyük ihtimalle sezon sonunda satılacaklar listesinde olacaklar.
8 Ekim 2009 Perşembe
Cannavaro'da Doping
İtalyanların ünlü defans oyuncusu Fabio Cannavaro'da doping testi sonucunda bulgular pozitif çıkmış. Arıya alejisi olan Cannavaro'nun Ağustos ayında arı sokmasından sonra bir ilaç aldığı ve ilacın da kortizon içeridiği için Cannavaro'da bu bulgulara rastlanmış.Cannavaro ise bu ilacı belgelemeyi unuttuğu için test sonucu pozitif çıkmış.Juventus kulubü ise bu ilacın ölümcül sonuçları engellemek için kullanılmasının kaçınılmaz olduğunu ifade etmiş. WADA kararını yarın açıklayacak, ne cevap verecekleri merak konusu.
Aborjin FC İyi Yolda
Yıldız kampında oynadığı maçlarla iyi yolda olduğunun sinyallerini veren ve rakiplerini farklı skorlarla yenerek adeta gövde gösterisi yapan Aborjin FC, dün ilk resmi maçında deplasmanda Barış Durgun'ların takımıyla karşılaştı. MESA stadında oynanan maç inanılmaz bir çekişmeye ve mücadeleye sahne oldu.
Maça temkinli ve organize başlayan taraf Aborjin FC oldu. Kalede Altuğ, defansta Ali-Gönenç-Altay, orta sahada Ateş, forvette de Barış-Doğuş ikilisiyle başlayan Aborjin FC, güçlü rakibi karşısında daha maçın ilk saniyelerinde pozisyonlar bulmaya başladı. Yeni transfer Gönenç'in takıma bi anda uyum sağlaması, sanki 40 yıllık Aborjinmiş gibi mücadele etmesi büyük takdir topladı. Defansta sakat olmalarına rağmen Ali ve Altay da büyük mücadele örneği göstererek defansta mükemmel bir üçlü yarattılar. Orta sahada Ateş'in rakibi karşılamaları ve zamanında müdaheleleri ile rakibe kontra atak şansı vermeyen takımımız, ilerde ise yeni transfer Doğuş'un kondisyon eksikliğinden dolayı sıkıntı çekti. Barış, çok pozisyonlara girmesine rağmen şutları rakip kaleciden döndü ve adeta gol atamayan ama mücadele eden Nobre'yi akıllara getirdi.
Yeni transfer Gönenç yerinde müdaheleleri ve attığı iki golle yıldızlaşırken taraflı tarafsız herkesin takdirini topladı.Rakiplerinden böyle bir direnç beklemeyen Barış Durgun'un takımı ise takım olmaktan çok uzak bir görüntü çizdi ve sadece yıldız oyuncuları ile sonuca gitti. Maçın son saniyelerinden yenen gol, takımın moralini bozsa da gelecek içinçok iyi mesajlar verdi ve ne kadar AMANSIZ olduklarını gösterdiler.
Aborjin FC:Altuğ(***),Ali(***)Gönenç(****),Altay(***),Ateş(***),
Barış(***),Doğuş(**)
7 Ekim 2009 Çarşamba
Futbol asla sadece futbol değildir.Filmide çok güzel olur
-The Damned United
-The Firm ( 1988'de Alan Clarke'ın The Firm'ünü The Football Factory'nin senaristi Nick Love yeniden çekti.iyi ki de çekti.)
-Awaydays ( Hem Damned United'ın da hem This is England'da hem Snatch'de aslında hemen hemen ingiliz köklü her film de rastladığımız sevdiğimiz insan Stephan Graham bu filmde de oynuyor.Bi filmde de oynama arkadaş.)
Ayrıca,
Away we go,,Buffalo 66,The wind that shakes the Barley, 9 , Breakfast on Pluto , Adventureland , The Science of Sleep,Sin aka Nombre Without Name,The Motorcycle Diaries bu hafta izleyip beğendiğim filmler efendim.Kalın sağlıcakla.
6 Ekim 2009 Salı
Domenech Fransa'nın Neyi?
5 Ekim 2009 Pazartesi
Yıldız Kampı Tam Gaz Devam Ediyor
Aborjin FC bu sene çok can yakacak gibi gözüküyor. Bu akşam oynanan maçta Aborjin FC, rakibi karşısında 13-5 gibi farklı bir skor elde etti. Maçta,köklü İngiliz kulübü Cadbury'den transfer edilen Altuğ ve master tezini bitirip de gelen Can da forma giyerken arkadaşlarıyla olan uyum sorunu gözlerden kaçmadı.Maça, kalede Altuğ, defansta Efe-Altay-Ateş, ileri uçta ise Ali-Barış-Can ile başlayan takımımız, maçın başında bulduğu gollerle rahatladıktan sonra top çevirerek ve ayağa pas yaparak rakibine üstünlük sağladı. Takım olarak kendini fazla yormayan oyuncuların akıllarının haftaiçi yapılacak olan Barış Durgun maçında oldukları belirtildi.
Maçtan sonra ise oyuncuları tatlı bir süpriz bekliyordu. İngilizlerin "Sir" lakaplı ünlü futbolcusu Darius Vassell'de Yıldız Kampını ziyaret edip maçı izledi ve maç sonu oyuncularla tanıştı. Altay'ın performansını çok beğenen ve yanındakilere 'Kim bu çocuk?' diye soran Vassell, maç bitiminde bizzat gelip Altay'la tanıştı. Tekniğinden çok etkilendiğini söyleyen "Sir", bir gün sana karşı oynamak isterim dedi.Tecrübeli kaleci Altuğ ise yanına gelen Vassell'i tersledi ve bu ırkçı hareketleri takım arkadaşlarından tepki aldı.
Aborjin FC:Altuğ(**),Altay(**),Efe(***),Ateş(**),Barış(**),
Can(**),Ali(**)