6 Nisan 2010 Salı

Terinin Son Damlasına Kadar Savaşmak




Turkcell Süper Lig'in 28. haftasında oynanan maçta Fenerbahçe, Kayserispor'u Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda 2-0 mağlup etti. Goller Gökhan Ünal ve Lugano'dan gelirken mücadeleci ve baskılı oyun göz doldururken, futbolcuların "Bizler İnandık Sizde İnanın" pankartının sadece yazıda olmayışı da taraftarı iyiden iyiye coşturdu. Maçın ilk 15 dakikasında rakibi kendi sahasına hapseden Fenerbahçe, Alex ve Emre'yle gol pozisyonlarına girse de bunlardan yararlanamadı. Maç boyunca pres yapan, yardımlaşan ve hızlı oynayan futbolcular bu oyunun meyvesini 33. dakikada Gökhan Ünal ve de 47. dakikada Lugano'nun attığı gollerle aldı. 47. dakikadan sonra da oyunu rölantiye alan, topun sahibi yine Fenerbahçe'ydi. Kayserispor'a neredeyse hiç pozisyon vermeyen Fenerbahçe defansında da Lugano-Bilica ikilisinin istikrarının ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı. Lugano, 6 maçlık gol yememe serisinin şüphesiz ki baş mimarı. Buna son haftalarda A. Santos ve Gökhan Gönül'ün artan performansı da eklenince, bırakın gol yemeyi, Fenerbahçe neredeyse kalesinde pozisyon görmüyor. Takım savunmasının yavaş yavaş oturduğunu görmek de sevindirici.
Maçın 2. yarısını izlemek yerine, koridorda Sarı Melekler'in maçını izlesem de, gözlemlediğim kadarıyla biraz da Gökhan Ünal'a değinmek istiyorum. Bu maçta da net gördük ki, şu anki performanslara bakıldığında bu sistemin, bu takımın forveti kesinlikle Gökhan Ünal'dır. Güiza'dan mücadele yönü olarak farkı olmamasıyla birlikte, top kontrolü, pas dağıtımı ve birebirlerde çok farkı olduğu aşikar. Kalan 5 maçlık periyodda, kapalı ve güçlü savunmalara karşı zor maçlar geçireceğimizi düşünürsek, Gökhan Ünal'ın oynadığı her maç bizim için bir artı olabilir.
Kayserispor maçı şüphesiz şampiyonluk yolundaki en önemli virajlardan biriydi. Gerek takımın havasını yakalaması için gerekse bu hafta bay geçileceğini düşünerek, rakiplerin olası puan kayıplarında büyük avantaj sağlayabilecek olması yönünden büyük bir adım atılmış oldu şampiyonluk yolunda. Fenerbahçe taraftarı iyi oyundan öte rakip futbolcuya 3 kişi basan bir futbol istiyor ve de bekliyor; Kayserispor maçında olduğu gibi.


Biraz da tribünlere değinmek istiyorum. 90 dakika boyunca hiç susmayan, takımına itici güç olan, stadı hınca hınç doldurmuş bir taraftar topluluğu vardı. Futbolcuların sahaya çıktığı "Bizler İnandık Siz de İnanın" pankartıyla beraber herkes tabiri caizse "gaza gelmiş" görünüyordu, ancak maçın 88. dakikasında "Armanın Gururu Sarı Melekler" pankartı açılmasıyla birlikte bir takım tatsız olaylar çıktı ve malesef buna 2 metre önümde gözlerimle şahit oldum. Maç 2-0 olduktan sonra skorun verdiği rahatlık ile koridora geçip Sarı Melekler'i izlemeye koyldum. Heyecanlı bir final izledikten sonra buruk bir gururla bari maçın son 2 dakikasına bakayım dedim. Malum maçları izlemeye Ankara'dan geldiğim için mabed özlemi de sıla hasreti gibi birşey oluyor. Yerim Telsim üstte olmasına rağmen voleybol maçı bitiminde Aborjin FC yazarlarından Ali'yle Telsim alta boş yerlerden birine geçtik. Geçmemizle birlikte voleybol maçı bittiği için Telsim üst tribününden açılan "Armanın Gururu Sarı Melekler" pankartı haliyle Telsim alt tribünündeki taraftarların görüş açısını kapattı. Yapılan bu eylem binlerçe kilometre ötede olan Sarı Melekler için azdı bile, ancak bazı dar görüşlü, taraftar demeye utandığım, onlarla aynı havayı solumaya lanet ettiğim insanlar ki - bunu tüm alt tribüne mal etmemek gerekir ki 3-5 kendini bilmezden başka kimse değildiler - Fenerbahçe'li kardeşlerimizin hazırladığı bu pankartı çekiştirmiş, daha da ötesinde onlara küfredip saldırmışlardır. Hatta dibimizde duran 65-70 yaşlarındaki biri, bu yuhalayan, yukarıya küfredip, pankartı aşağıya çekenlerdendir ama pankart için gecesini gündüzüne katan taraftarların geldiğini görünce kenara çekilip, olaylardan hiç haberi yokmuş gibi davranmış, istifini bozmadan oturmaya devam etmiştir. Şu anda duyuyor gibi oluyorum "Adama hiç bir şey mi demedin?" diye. Diyemedim, çünkü bu taraftarlık kavramından yoksun insanın karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Kavga mı dövüş mü? En son başvurulması gereken şeylerden biri bence. Özellikle kendi içimizde. Ancak emek verilen bir şeye saygısızlık yapılmasından sonra kavga çıkmasını da hiç anormal bulmuyorum. Hatta taraftar diye geçinenlerin bir kez daha bizim suçumuz ne diye düşünmelerini sağlayacağına inanıyorum.
Taraftar kendi içindeki bu küçük olayı çözebilecekken, polis denen, mavi üniformalı insan müsvettelerinin olaya dahil olmasıyla beraber olaylar daha da büyüdü. Yine gözümün önünde Telsim tribünü koridorlarında 15-16 yaşlarıdaki kardeşlerimize acımasızca vuran polis, daha da ileri giderek taraftarlara küfrederek, ortamı kızıştırmış herkesi galeyana getirmiştir. Hayatları boyunca başka egoları olmayan, sanki insana değil de, bir kum torbasına vururcasına onlara zarar veren, olayları yatıştırıp çözmek yerine daha da büyüten, taraftarı çığırından çıkaran polislere ne desem az. Polis okullarından mezun olmuş ancak "insanlıktan" sınıfta kalmış bu insan müsvettelerine de yazıklar olsun. Burada daha söylenecek çok şey var, ancak futbolla ne siyaseti karıştırmak istiyorum ne de polisi. Yaşanan olaylar her ne kadar üzücü olsa da, sevindirici bir gerçeği de ortaya çıkardı: Fenerbahçe taraftar birliği ve de bütünlüğü o stadda her şeyden önemlidir. Bunu engellemeye ya da zarar vermeye çalışanlara da hadleri bildirilir.

*HDTD*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder