Konu üzerine yazacak pek fazla birşey bulamıyorum. Burası güncel blog olmaktan ziyade sıkıntılarımı, üzüntülerimi paylaştığım bir günlük gibi oldu. O yüzden kısa bir şekilde muhtemelen bu yılın kendi adıma son postuyla Aykut Kocaman için 1-2 cümle karalamak istedim. Adamlığınla, karakterinle, saygınla, duruşunla ve emeğinle her zaman kalbimizde olacaksın KOCAMAN yürekli adam. Her şey için teşekkürler.
29 Mayıs 2013 Çarşamba
1 Mart 2013 Cuma
Derbi Öncesi Analizler: Beşiktaş
Beşiktaş, bu sene İstanbul takımlarına karşı ve daha önemlisi İnönü Stadı'ndaki son derbisine çıkıyor. Efsanevi İnönü Stadyum'unun yıkıldığını görmek üzüntü verici ve hüzünlendirici fakat yıllardır konuşulan stat projesinin gerçekleşecek olması öte yandan sevindirici. Umarım son derbi maçına yakışır bir maç olur.
Güzel kardeşim Altuğ ile maç öncesi beraber bir yazı yazmak konusunda hemfikir olduk ama tabi öncesinde ikimiz hem Fener'i hem de Beşiktaş'ı ayrı ayrı incelemeye karar verdik.
Beşiktaş için geçen hafta son derece ilginç geçti. Önce, yeni stat projesi sunuldu ve sanırım uzun yıllar süren bekleyişe bir cevap vermiş olduğunu söyleyebiliriz. Proje güzel, kapasite olarak da tatmin edici. Tasarım kısmı hakkında pek bir şey söyleyemeyiz ama eminim hem takıma hem de semte yakışır bir stat olacaktır. Fakat daha ilginç olan bir başka şey ise mali kongrede yaşanan olaylardı. Kongrede, Yıldırım Demirören'in görevde olduğu 1 Ocak ile 27 Şubat 2012 arasındaki dönem idari ve mali açıdan ibra edilmedi. Bundan sonra esas merak edilen konu, Demirören'in alacaklarını hibe edip etmeyeceği. Eğer hibe ederse, önümüzdeki sezon Avrupa kupalarına katılmak için gereken şartlara daha uygun bir hale gelinmiş olacak ve bu Fikret orman yönetiminin çok rahatlamasına sebep olucak. Ancak hibe etmezse, işler karışacağa benziyor çünkü o zaman Demirören'den kendi yönetimi zamanındaki icraatleri için hesap sorulacak ve bu da kulüp gündeminin epey bir süre bu konu ile meşgul olacağı anlamına geliyor. Tabi bütün bunlar bambaşka bir yazının konusu ama gündemden bahsederken gene bu konulara değinmekte fayda var.
Futbol takımına geri dönersek, yine sakatlardan bahsetmek gerekiyor. Büyük ihtimalle Necip ve Oğuzhan olmayacak. Cemcir de (Dentinho) kadroda yok. Beşiktaş'ın kenardan gelip oyuna etki edecek oyuncusu yok. Bu nedenle ilk 11de çıkan oyuncuların performansları çok önemli. İşler istenildiği gibi gitmezse, oyunu değiştirecek adam olarak nitelendirebileceğimiz kimse yok.
Kadro aşağı yukarı belli. Hafta içinde Cenk'in McGregor'un yerine kaleye geçeceğine ve stoperde Escude'nin oynatılacağı söylentileri vardı ama Samet Aybaba'nın böyle bir karar alacağın zannetmiyorum. 12 maç aradan sonra Sivas deplasmanında gol yemeyen McGregor'u kızağa çekmek çok saçma olur. En kötü performanslarında bile sahip çıktıktan sonra bu maçta yedek oturtmak olmaz. Ayrıca herhangi bir sakatlıkta yabancı kontenjanına takılınır. Zaten Cenk de sakat.
Sivas maçını kurtaran adam Hilbert alternatifsiz. Gökhan geldiğinden beri iyi maçlar çıkartıyor ve sol kanatta belli bir performansın altına düşmüyor. İstikrarlı olması en önemli özelliklerinden bir tanesi. Defansın göbeğinde Sivok ve Ersan ikilisi tercih edilecektir.
İbrahim Toraman stoperdeyken yaptığı hataların hiçbirini ön libero pozisyonunda yapmıyor. Daha güvenli ve daha sağlam oynuyor. Arkasında kademesine girecek birinin olması ona daha özgüvenli oynamasına neden oluyor ve bu sayede takım savunması daha iyi oturuyor ve orta saha daha kuvvetli oluyor. Veli eski performanslarını mumla aratıyor ama son maçlarda nispeten daha iyi bir görüntü çizdi. Holosko bu sene çok etkili fakat bazı maçlarda hiç ortada bile gözükmüyor. Olcay ise git gide daha da artan bir performans sergiliyor. Son maçtaki asisti harika. Niang zaten eldeki tek forvet. Ama Fenerbahçe'yi iyi tanıyor. Güçlü, istekli ve etkili bir forvet. Bu maçta Beşiktaş forması altında ilk golünü atabilir.
Üstteki paragraf biraz genelleme gibi oldu zira uzun süredir Beşiktaş yazısı yazmıyordum. Gaziantep maçını yazmak istedim ama fakat yazarken devamlı sinirlendiğim için taslaklarda bir kayıt olmaktan öteye gidemedi.
Bu maç İnönü Stadındaki son derbi. Bu kadro, bunun anlam ve önemini kavrayacaktır. Samet de maç toplantısında buna değinecektir.
Necip-Oğuzhan-Fernandes üçlüsü; kolay adam geçebilen, aralarında iyi paslaşan ve tempo yapıp oyundaki tempoya etki edecek bir orta saha kurgusuydu. Necip'in eski senelere göre kendini üst seviyeye taşıyıp daha kolay adam geçebilen ve adam eksiltebilen bir oyuncu haline gelmesi Beşiktaş'a orta sahada çok önemli bir üstünlük kazandırmıştı. Fernandes zaten çok teknik ve çok kolay adam eksiltebilen bir oyuncu ve Oğuzhan da aldığı Hollanda ve Arsenal altyapısı meyvelerinden sunmaya başlayınca Beşiktaş'ın orta sahası takımın en önemli bölgesi olmuştu. Bu üçlü, rakip takım orta sahasında bir anda adam eksiltip kontra ataklarla Almeida,Olcay ve Holosko'yu pozisyonlara sokuyor veya kendileri pozisyonlar buluyordu. Yine bu üçlü kendi arasında da maç içinde rotasyon giriyor ve oyun kuruculuk görevini kimi zaman Oğuzhan üstleniyordu. Beşiktaş orta sahası, akıllı ve çabuk oyuncularıyla bir çok maçta rahatlıkla üstü geliyordu. Fakat bu maç için aynı taktikten söz etmek imkansız. Toraman ön libero olarak görev alacak. Pas trafiğine çok katkıda bulunan bir isim değil. Veli ise daha çok pres yapan bir oyuncu. Adam eksiltebilen biri değil. Bu nedenle bütün takım Fernandes'in ayağına bakıyor olacak. Eğer o da istediklerini yapamazsa, takım için zor bir maç olur. Toraman'ın ön libero oynamasını seviyorum. Beşiktaş'ın defansı oldum olası hep el bombasıydı ama orta sahada bir stoperin olması geride oynayanlar için de biraz daha güven verici.
Samet'in Fernandes'i bu maça nasıl hazırlayacağı çok önemli. Sakatlıktan döndükten sonra çok etkili olamadı. Bu maça ağırlığını koyarsa Beşiktaş için işler tekrar rayına oturur. Güzel ve zevkli bir maç izleyeceğimizi düşünüyorum. BJK-FB maçları hep süprizli ve keyif veren maçlar olmuştur. Bilet bulmaya çalıştım ama bazı tribünler Biletix'te satışa bile çıkmadı. Bilet sistemi ayrı bir rezalet. Taraftardan çok hayvan ve para çuvalı muamelesi görüyoruz. Bu sistem ne zaman değişir bilinmez ama bütün büyük kulüplerin bilet içi ortak bir karara varmaları gerekmekte.
Kadro aşağı yukarı belli. Hafta içinde Cenk'in McGregor'un yerine kaleye geçeceğine ve stoperde Escude'nin oynatılacağı söylentileri vardı ama Samet Aybaba'nın böyle bir karar alacağın zannetmiyorum. 12 maç aradan sonra Sivas deplasmanında gol yemeyen McGregor'u kızağa çekmek çok saçma olur. En kötü performanslarında bile sahip çıktıktan sonra bu maçta yedek oturtmak olmaz. Ayrıca herhangi bir sakatlıkta yabancı kontenjanına takılınır. Zaten Cenk de sakat.
Sivas maçını kurtaran adam Hilbert alternatifsiz. Gökhan geldiğinden beri iyi maçlar çıkartıyor ve sol kanatta belli bir performansın altına düşmüyor. İstikrarlı olması en önemli özelliklerinden bir tanesi. Defansın göbeğinde Sivok ve Ersan ikilisi tercih edilecektir.
İbrahim Toraman stoperdeyken yaptığı hataların hiçbirini ön libero pozisyonunda yapmıyor. Daha güvenli ve daha sağlam oynuyor. Arkasında kademesine girecek birinin olması ona daha özgüvenli oynamasına neden oluyor ve bu sayede takım savunması daha iyi oturuyor ve orta saha daha kuvvetli oluyor. Veli eski performanslarını mumla aratıyor ama son maçlarda nispeten daha iyi bir görüntü çizdi. Holosko bu sene çok etkili fakat bazı maçlarda hiç ortada bile gözükmüyor. Olcay ise git gide daha da artan bir performans sergiliyor. Son maçtaki asisti harika. Niang zaten eldeki tek forvet. Ama Fenerbahçe'yi iyi tanıyor. Güçlü, istekli ve etkili bir forvet. Bu maçta Beşiktaş forması altında ilk golünü atabilir.
Üstteki paragraf biraz genelleme gibi oldu zira uzun süredir Beşiktaş yazısı yazmıyordum. Gaziantep maçını yazmak istedim ama fakat yazarken devamlı sinirlendiğim için taslaklarda bir kayıt olmaktan öteye gidemedi.
Bu maç İnönü Stadındaki son derbi. Bu kadro, bunun anlam ve önemini kavrayacaktır. Samet de maç toplantısında buna değinecektir.
Necip-Oğuzhan-Fernandes üçlüsü; kolay adam geçebilen, aralarında iyi paslaşan ve tempo yapıp oyundaki tempoya etki edecek bir orta saha kurgusuydu. Necip'in eski senelere göre kendini üst seviyeye taşıyıp daha kolay adam geçebilen ve adam eksiltebilen bir oyuncu haline gelmesi Beşiktaş'a orta sahada çok önemli bir üstünlük kazandırmıştı. Fernandes zaten çok teknik ve çok kolay adam eksiltebilen bir oyuncu ve Oğuzhan da aldığı Hollanda ve Arsenal altyapısı meyvelerinden sunmaya başlayınca Beşiktaş'ın orta sahası takımın en önemli bölgesi olmuştu. Bu üçlü, rakip takım orta sahasında bir anda adam eksiltip kontra ataklarla Almeida,Olcay ve Holosko'yu pozisyonlara sokuyor veya kendileri pozisyonlar buluyordu. Yine bu üçlü kendi arasında da maç içinde rotasyon giriyor ve oyun kuruculuk görevini kimi zaman Oğuzhan üstleniyordu. Beşiktaş orta sahası, akıllı ve çabuk oyuncularıyla bir çok maçta rahatlıkla üstü geliyordu. Fakat bu maç için aynı taktikten söz etmek imkansız. Toraman ön libero olarak görev alacak. Pas trafiğine çok katkıda bulunan bir isim değil. Veli ise daha çok pres yapan bir oyuncu. Adam eksiltebilen biri değil. Bu nedenle bütün takım Fernandes'in ayağına bakıyor olacak. Eğer o da istediklerini yapamazsa, takım için zor bir maç olur. Toraman'ın ön libero oynamasını seviyorum. Beşiktaş'ın defansı oldum olası hep el bombasıydı ama orta sahada bir stoperin olması geride oynayanlar için de biraz daha güven verici.
Samet'in Fernandes'i bu maça nasıl hazırlayacağı çok önemli. Sakatlıktan döndükten sonra çok etkili olamadı. Bu maça ağırlığını koyarsa Beşiktaş için işler tekrar rayına oturur. Güzel ve zevkli bir maç izleyeceğimizi düşünüyorum. BJK-FB maçları hep süprizli ve keyif veren maçlar olmuştur. Bilet bulmaya çalıştım ama bazı tribünler Biletix'te satışa bile çıkmadı. Bilet sistemi ayrı bir rezalet. Taraftardan çok hayvan ve para çuvalı muamelesi görüyoruz. Bu sistem ne zaman değişir bilinmez ama bütün büyük kulüplerin bilet içi ortak bir karara varmaları gerekmekte.
26 Şubat 2013 Salı
Galatasaray ve Medya
Yazıya nereden veya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. 1-2 yıldır süregelen Fenerbahçe düşmanlığı ya da düşmanlığı olmasa da Galatasaray'ı yüceltme operasyonu (medya ayağı) kendi nezdimde çok açık durumda. Şimdi yaşanan olaylara ve medyanın tavırlarına bir bakalım.
1) Riera - Melo olayı:
Türk futbolunu takip eden herkesin bileceği üzere, Melo Riera'yı şamaroğlanına çevirmiş, sonrasında Riera'nın kapısının önünde yatarak(!) ondan özürdilemiş (medyaya böyle yansıdı), daha sonrasında ise medya tarafından servis edilen haber olma niteliğini kaybetmişti. Bir anda Melo dünya tatlısı bir insan olup çıkıvermişti. Bkz: TIKLA. Bunun arkasında tabi ki sarı kırmızılı yönetimin başarılı PR çalışması da bulunmaktadır.
2) Fatih Terim'in "oğlu" Emre Çolak'a küfür etmesi:
Hangi maç hatırlamıyorum (edit: Elazığspor maçıymış) ama bir maçta deyim yerindeyse öz oğlu olan Emre Çolak'a senin a.... a..... s..... p.. diyerek sevgisini belirten Terim'in bu hareketi medyada hiç yer verilmemiş, hatta yayıncı kuruluş görüntünün ne tekrarını göstermişti ne de sonradan görüntüyü servis etmişti. Arif'in Manchester'a attığı gole gitmemeniz için "fatih terim emre çolak küfür" kelimelerini her hangi bir arama motoruna yazarsanız çıkan sonuçların azlığını da görebilirsiniz.
3) Fatih Terim ve teknik kadronun sahadan atılması:
Son hafta oynanan Orduspor maçında Terim ve ekibinin neden atıldığına hiç bir medya kuruluşu ya da spor programı eğilmemekte, üstüne yazılan teorilerin çökmesine rağmen bitmek tükenmek bilmeyen Emre Belözoğlu aşkıyla medya yine bu futbolcuya yüklenmektedir. Kaldı ki Şota Arveladze kendisine küfür eden futbolcunun Emre olmadığını açıklamıştı. Saha dışına gönderilen Terim'in kenardan maça hala müdahale etmesini, önceden gelen ertelenmiş cezası hala hiç bir spor programında konuşulmamaktadır. Ayrıca her ne hikmetse Meireles'in Galatasaray maçında yaptığı hareketlerin bulunduğu hakem raporları da sızmamıştır.
4) Fenerbahçe Kasımpaşa'yı kan ter içinde, Galatasaray Orduspor'u 2 avans vererek 4-2 yenmiştir:
Bunun üstüne pek yorum yapmaya gerek olduğunu sanmıyorum.
GS maç haberi ntvspor linki: TIKLA
FB maç haberi ntvspor linki: TIKLA
5) Fatih Terim "Onu çekme bunu çek":
Terim'in akreditasyon kartı bulunmadan kaçak olarak basın toplantısı yapılan odaya giren şahısa tepkisi ve akabininde yaşananlar:
Bu basın toplantısı sonu medyada yer buldu mu? Bulduysa medya çalışanları ya da kurumlar üzerine ne yorum yaptılar? Bu hareketi Aykut Kocaman, Samet Aybaba ya da başka bir teknik adam ya da spor dünyasının önde gelen adamlarından biri yapsaydı medyada nasıl yer bulurdu?
6) Albert Riera ve hakemler sorunsalı
Riera buyurur ki:
Riera ile benderdemez
Konuyla alakasız gibi gözükse de "Riera'dan Fener'e taş" haber başlıkları altında bulunan bu tweete acaba hangi medya kuruluşu cevap verebildi. Tweet'i değerlendirilen oyuncunun maç içi davranışları ve hakemlerin yaklaşımları nasıl değerlendirildi? Belki de bu konuya tek değinen spor programı ve medya kuruluşu videoda görünen kanal ve program.
Okuyuculardan gelecek yorumları tahmin edebiliyorum:
1) Galatasaray ne büyük bir takım ki derdin olmuş.
2) Fenerasyon!
3) Şike.
1. si Galatasaray evet büyük bir takım. Zaten bundan şüphe edecek olsam buraya yazmaya gerek bile duymazdım, Trabzonspor'la ilgili her hangi birşey yazmadığım gibi. Bu dertten öte bir serzeniş. Bu bahsettiğim konular dışında da bir sürü aforizmayla ve haberle karşılaştık. Melo'nun tükürüğü 2 gün konuşulurken Meireles'in tükürüğü 2 hafta gündemi işgal etti. Hele ki servis edilen montaj görüntüler varken ve bu ispatlanmışken Meireles'i asıp kesme merasimi günlerce devam etti.
2. noktaya gelecek olursak bence ligdeki hiç bir takımın Fenerasyon, Ulusoy federasyonu ya da her hangi bir şey demeye hakkı yok. Hakem kararlarıyla ilgili ilginç istatistikler de var fakat bunlara girmeyeceğim, çünkü kimisi "ama penaltı verildi" kimisi de sizin oyuncunuzun "4 kırmızı kart görmesi gerekirdi" diyecek. Gerek yok bunlarla polemik yaratmaya.
3. Buna tek cevabım; "Hıhı evet şike."
Bu yazıyı yazma nedenime gelecek olursak, Galatasaray teknik kadrosu saha dışına yollanmışken bunun gündem dahilinde bulunmaması ve yine Emre Belözoğlu üzerinde oyunlar oynanmasındandır. Ben bunu Emre'nin takıma yeniden katıldığı gün söyledim: "Emre takım futbolu adına çok büyük fakat fevri hareketlerinden dolayı çok küçük bir adım." 2. kez geldiği günden bu yana gösterdiği saha içi tavırları açıkçası hoşuma da gitmeye başladı. Futbolcu küfür etmemelidir belki, ama futbolcu küfür eder. Her insan hayatının bir noktasında küfür eder. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Eder de, Emre Belözoğlu'nun küfürüyle (bakın varsayım yapıyorum) Fatih Terim'in argo konuşmalarının ve küfürlerinin farkı nedir? Neden bu kadar çok Emre Belözoğlu konuşulmaktadır? Neden yayıncı kuruluş kameraları Emre'nin ağzına kadar girip zoom yapar da Terim'den pozlar alınır? Neden Ayhan'ın küfürleri hasıraltı edilir? Neden Fenerbahçe'yle şişkinlik olarak aynı yapıyı gösteren Galatasaray'da kadroya giremeyen futbolcular "dinlendirilir" de Fenerbahçe'de "kadro dışı" bırakılır? Neden Galatasaray geriden geldiği bir maçı "destansı bir şekilde" kazanır da Fenerbahçe "kan ter içinde" alır? Neden Fatih Terim'in "asgari ücreti" konuşulmaz da Aziz Yıldırım'ın "30,000 TL'lik" maaşı konuşulur? Neden Galatasaray'ın yükümlülüklerini yerine getirmemesinden konuşulmaz (stad çatısı, vergi)? Neden Galatasaray'ın küçük yatırımcılarıyla olan problemleri medyada yer bulmaz? Daha o kadar çok nedenle başlayan soru yaratabilirim ki, ama şimdi aklıma sadece bu kadarı geliyor.
1) Riera - Melo olayı:
Türk futbolunu takip eden herkesin bileceği üzere, Melo Riera'yı şamaroğlanına çevirmiş, sonrasında Riera'nın kapısının önünde yatarak(!) ondan özürdilemiş (medyaya böyle yansıdı), daha sonrasında ise medya tarafından servis edilen haber olma niteliğini kaybetmişti. Bir anda Melo dünya tatlısı bir insan olup çıkıvermişti. Bkz: TIKLA. Bunun arkasında tabi ki sarı kırmızılı yönetimin başarılı PR çalışması da bulunmaktadır.
2) Fatih Terim'in "oğlu" Emre Çolak'a küfür etmesi:
Hangi maç hatırlamıyorum (edit: Elazığspor maçıymış) ama bir maçta deyim yerindeyse öz oğlu olan Emre Çolak'a senin a.... a..... s..... p.. diyerek sevgisini belirten Terim'in bu hareketi medyada hiç yer verilmemiş, hatta yayıncı kuruluş görüntünün ne tekrarını göstermişti ne de sonradan görüntüyü servis etmişti. Arif'in Manchester'a attığı gole gitmemeniz için "fatih terim emre çolak küfür" kelimelerini her hangi bir arama motoruna yazarsanız çıkan sonuçların azlığını da görebilirsiniz.
3) Fatih Terim ve teknik kadronun sahadan atılması:
Son hafta oynanan Orduspor maçında Terim ve ekibinin neden atıldığına hiç bir medya kuruluşu ya da spor programı eğilmemekte, üstüne yazılan teorilerin çökmesine rağmen bitmek tükenmek bilmeyen Emre Belözoğlu aşkıyla medya yine bu futbolcuya yüklenmektedir. Kaldı ki Şota Arveladze kendisine küfür eden futbolcunun Emre olmadığını açıklamıştı. Saha dışına gönderilen Terim'in kenardan maça hala müdahale etmesini, önceden gelen ertelenmiş cezası hala hiç bir spor programında konuşulmamaktadır. Ayrıca her ne hikmetse Meireles'in Galatasaray maçında yaptığı hareketlerin bulunduğu hakem raporları da sızmamıştır.
4) Fenerbahçe Kasımpaşa'yı kan ter içinde, Galatasaray Orduspor'u 2 avans vererek 4-2 yenmiştir:
Bunun üstüne pek yorum yapmaya gerek olduğunu sanmıyorum.
GS maç haberi ntvspor linki: TIKLA
FB maç haberi ntvspor linki: TIKLA
5) Fatih Terim "Onu çekme bunu çek":
Terim'in akreditasyon kartı bulunmadan kaçak olarak basın toplantısı yapılan odaya giren şahısa tepkisi ve akabininde yaşananlar:
Bu basın toplantısı sonu medyada yer buldu mu? Bulduysa medya çalışanları ya da kurumlar üzerine ne yorum yaptılar? Bu hareketi Aykut Kocaman, Samet Aybaba ya da başka bir teknik adam ya da spor dünyasının önde gelen adamlarından biri yapsaydı medyada nasıl yer bulurdu?
6) Albert Riera ve hakemler sorunsalı
Riera buyurur ki:
We don't need the referees make us a presents of penalties to win, we win by #workteamYani demek istediği biz hakemle değil takım oyunuyla kazanırız. Peki Albertciğim aşağıda bulunan video hakkında neler der? Sen kimlerin ekmeğiyle oynuyorsun ya da nasıl hala para kazanmaya devam ediyorsun?
— Albert Riera (@RIERA11) February 26, 2013
Riera ile benderdemez
Konuyla alakasız gibi gözükse de "Riera'dan Fener'e taş" haber başlıkları altında bulunan bu tweete acaba hangi medya kuruluşu cevap verebildi. Tweet'i değerlendirilen oyuncunun maç içi davranışları ve hakemlerin yaklaşımları nasıl değerlendirildi? Belki de bu konuya tek değinen spor programı ve medya kuruluşu videoda görünen kanal ve program.
Okuyuculardan gelecek yorumları tahmin edebiliyorum:
1) Galatasaray ne büyük bir takım ki derdin olmuş.
2) Fenerasyon!
3) Şike.
1. si Galatasaray evet büyük bir takım. Zaten bundan şüphe edecek olsam buraya yazmaya gerek bile duymazdım, Trabzonspor'la ilgili her hangi birşey yazmadığım gibi. Bu dertten öte bir serzeniş. Bu bahsettiğim konular dışında da bir sürü aforizmayla ve haberle karşılaştık. Melo'nun tükürüğü 2 gün konuşulurken Meireles'in tükürüğü 2 hafta gündemi işgal etti. Hele ki servis edilen montaj görüntüler varken ve bu ispatlanmışken Meireles'i asıp kesme merasimi günlerce devam etti.
2. noktaya gelecek olursak bence ligdeki hiç bir takımın Fenerasyon, Ulusoy federasyonu ya da her hangi bir şey demeye hakkı yok. Hakem kararlarıyla ilgili ilginç istatistikler de var fakat bunlara girmeyeceğim, çünkü kimisi "ama penaltı verildi" kimisi de sizin oyuncunuzun "4 kırmızı kart görmesi gerekirdi" diyecek. Gerek yok bunlarla polemik yaratmaya.
3. Buna tek cevabım; "Hıhı evet şike."
Bu yazıyı yazma nedenime gelecek olursak, Galatasaray teknik kadrosu saha dışına yollanmışken bunun gündem dahilinde bulunmaması ve yine Emre Belözoğlu üzerinde oyunlar oynanmasındandır. Ben bunu Emre'nin takıma yeniden katıldığı gün söyledim: "Emre takım futbolu adına çok büyük fakat fevri hareketlerinden dolayı çok küçük bir adım." 2. kez geldiği günden bu yana gösterdiği saha içi tavırları açıkçası hoşuma da gitmeye başladı. Futbolcu küfür etmemelidir belki, ama futbolcu küfür eder. Her insan hayatının bir noktasında küfür eder. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Eder de, Emre Belözoğlu'nun küfürüyle (bakın varsayım yapıyorum) Fatih Terim'in argo konuşmalarının ve küfürlerinin farkı nedir? Neden bu kadar çok Emre Belözoğlu konuşulmaktadır? Neden yayıncı kuruluş kameraları Emre'nin ağzına kadar girip zoom yapar da Terim'den pozlar alınır? Neden Ayhan'ın küfürleri hasıraltı edilir? Neden Fenerbahçe'yle şişkinlik olarak aynı yapıyı gösteren Galatasaray'da kadroya giremeyen futbolcular "dinlendirilir" de Fenerbahçe'de "kadro dışı" bırakılır? Neden Galatasaray geriden geldiği bir maçı "destansı bir şekilde" kazanır da Fenerbahçe "kan ter içinde" alır? Neden Fatih Terim'in "asgari ücreti" konuşulmaz da Aziz Yıldırım'ın "30,000 TL'lik" maaşı konuşulur? Neden Galatasaray'ın yükümlülüklerini yerine getirmemesinden konuşulmaz (stad çatısı, vergi)? Neden Galatasaray'ın küçük yatırımcılarıyla olan problemleri medyada yer bulmaz? Daha o kadar çok nedenle başlayan soru yaratabilirim ki, ama şimdi aklıma sadece bu kadarı geliyor.
15 Şubat 2013 Cuma
Serie A ve Mature Forvetleri
Benim daha çok dikkatimi çeken konu ise İtalyan takımlarının genelindeki forvet yaşlarının büyük olması. Tabi burada büyük olmasında kastım 30 yaş ve üzeri ama benim gibi ille de genç oyuncu olsun diye bir takıntınız varsa bu sizin gözünüze daha çok batabiliyor.
Serie A'daki büyük takımlara bakarsak, bunların içinde yaş ortalaması en düşük olan Milan. Özellikle devre arasındaki Balotelli transferi ve sezon başında da Cassano ve Inzaghi ile yollarını ayırmaları ve onlara göre daha genç olan Pazzini ve Bojan ile takımlarındaki hücum hattının yaş ortalamalarını düşürdüler. Gerçi genç hücum hatları onları bazı maçlarda hayal kırıklığına uğratsa da müthiş bir potansiyele sahip oldukları kesin.
Juventus ise yine genç bir forvet hattına sahip. Devre arasında Drogba gibi Çin'de aradığını bulamayan Anelka ile anlaştılar. Bendtner takıma ilk devre gerekli katkıyı sağlayamadı fakat Anelka bana göre Chelsea günlerindeki gibi bir katkı sağlayabilir.
Yazıya başlamama sebep olan takım Inter ise gerçekten Milan'ın tahtına göz dikmiş durumda. Milan'ın yaş ortalaması hep yüksekti ve gençleştirme operasyonuna girene kadar "en olgun" takıma sahiptiler. Mavi-siyahlılar için de aynısını söylemek doğru olur. Devre arasında Lazio'dan emektar Tommaso Rocchi(35) ile anlaştılar. Forvet hatlarına baktığımız zaman Cassano 30 ve Palacio ise 31 yaşında. Sakatlanıp sezonu kapatan Milito da 33 yaşında. Hücum rotasyonundaki genç Coutinho ise devre arasında Liverpool'a transfer oldu. Onun yerine gelecek vaadeden Mateo Kovacic dahil edildi ama İtalya gibi genç oyuncuların pek rağbet görmediği bir ligde forma şansı bulması uzun sürebilir.
Lazio ise sakatlanan Klose'ye alternatif olarak Sunderland'den ayrılan Saha ile anlaştı. Saha da geçen sene devre arasında Tottenham'a yaptığı katkıyı bu sefer Sunderland'de yapamadı. O da 34 yaşında ve bu devre arası transferi sen üst düzey klüp deneyimi olabilir. Roma şehrinin efsane forveti büyük kaptan Totti de 36 yaşında ama hala elinden gelenin en iyisini yapmaya devam ediyor. Udinese'den Di Natale(35), Palermo'dan Miccoli(33), Fiorentina'dan Luca Toni(35), Chievo'dan Pellisser (33), Parma'dan Amauri(32) ve Genoa'dan Borriello(30) abilerimiz de ligin kalbur üstü, tecrübeli ve etkili forvetlerinden. Onları da es geçmeyelim, ellerinden öpüp hürmetlerimizi iletelim.
12 Şubat 2013 Salı
Fenerbahçe ve Transferler
Ara transfer dönemine büyük umutlarla girdi Fenerbahçe. Gerek Abdullah Kiğılı'nın "3 transfer yapacağız" açıklaması gerekse Belhanda'nın transferi için kulüple görüşmelere başlandığının KAP'a bildirilmesi camiaya heyecan getirdi. Birçok taraftarın askine, bana pek de heyecan vermedi. Nedeni ise şuydu; bu takımdan Alex, sistem değişikliği başlığı altında gönderildi. Sistem basitçe 4-4-1-1'di. Aykut hoca ise gerek açıklamalarında gerekse sürdüğü kadrolarda bunu 4-3-2-1 (4-2-3-1)'e çevirmek istediğini basitçe belli etti, fakat ara transfer dönemine gelindiğinde ileri ucun hemen arkasında oynayan Belhanda'ya yönelindi. Mevcut durumda belki son paslarda etkili olabilecek bir oyuncuydu Belhanda ama eğer sistem değişikliğine gidiliyorsa kesinlikle yanlış bir transfer olacaktı. Belhanda'nın yerine 10 kere Alex'i tercih ederdim.
Neyse gelelim transferlere. Transferler tamamen plansız ve taraftar tepkisini azaltmak yapılmış gibi duruyordu - kaldı ki bence de öyleydi. Takıma gelen oyuncuları tek tek değerlendirmek gerekirse:
Emre: Benim açımdan Emre takıma geldiği günden bu yana, takımın oyunuyla vazgeçilmez 2-3 futbolcusundan biriydi. Oyunuyla diyorum çünkü gerek fevri hareketleri gerekse "prick - yani Türkçe'de dingil gibi bir anlama gelen" küfürü kullanması bu camiaya zarar verdi. Fenerbahçe'de ya da diğer büyük kulüplerde oynayan bir futbolcu nezdimde saha içi ve saha dışı yaşantısına azami şekilde dikkat etmeli. Öte yandan Emre'nin katkısını gelir gelmez hem Sivas hem de Mersin maçlarında net olarak gördük ve hissettik. Pas kanallarını doldurması, fitleşmesi ve olgun mücadelesi takımın orta sahada biraz daha nefes almasını kesinlikle sağladı. Umarım kariyerinin sonuna kadar Fenerbahçe futbolcusuna yakışır şekilde mücadelesini sürdürür, çünkü mental ve fizik olarak sağlıklı bir Emre bu takımın olmazsa olmazı.
Webo: Maliyeti yüksek olsa da, ilk transfer dedikodusunu duyduğumda sevindiğim, Semih ve Bienvenu'den kesin kez daha fazla katkı sağlayacağınu düşündüm ki ilk 2 maça bakacak olursak da yadsınamayacak bir katkısı oldu. Öncelikle kadroda kimsede olmayan kaleye sırtı dönük oynama özelliği pas dağılımında katkı yarattı. Golü koklama özelliği ve Sow olan uyumu ise takımın kısa vadeli geleceği için umut veren bir durum. Kısa vadeli diyorum, önümüzdeki sezon belki Webo'yu kulübeye yollayacak daha iyi bir transfer yapılabilir.
Ziegler: Tam Ziegler, Hasan Ali Kaldırım'ı yedeklemek için kiralandı diye düşünürken, HAK'ın kadro dışı kalması bana büyük sürpriz oldu. Reto'nun defansif yönü HAK'tan daha kuvvetli olsa da (kademeye girme ve dengeli savunma) hücumda da ondan eksiği daha çok. Her ne kadar Ziegler'in ilk 11 başlaması bana sürpriz oldu desem de defansif sıkıntıyı bir nebze olsa da azaltacak bir oyuncu Ziegler. Bunu önümüzdeki haftalarda daha net olarak göreceğimizi düşünüyorum.
Özetleyecek olursak, taraftar tepkisini azaltmak için yapılmış bu transferler takıma katkı sağlayabilecek yapıya sahipler, ancak özellikle Emre ve Webo'dan daha fazla bir katkı alınmak isteniyorsa, Aykut hocanın inadından vazgeçip, bunun paralelinde Cristian ve Kuyt'ı yedeğe çekip en azından Topuz ve Caner'i kanatlı 4-4-2'de oynatması gerekir diye düşünüyorum.
Neyse gelelim transferlere. Transferler tamamen plansız ve taraftar tepkisini azaltmak yapılmış gibi duruyordu - kaldı ki bence de öyleydi. Takıma gelen oyuncuları tek tek değerlendirmek gerekirse:
Emre: Benim açımdan Emre takıma geldiği günden bu yana, takımın oyunuyla vazgeçilmez 2-3 futbolcusundan biriydi. Oyunuyla diyorum çünkü gerek fevri hareketleri gerekse "prick - yani Türkçe'de dingil gibi bir anlama gelen" küfürü kullanması bu camiaya zarar verdi. Fenerbahçe'de ya da diğer büyük kulüplerde oynayan bir futbolcu nezdimde saha içi ve saha dışı yaşantısına azami şekilde dikkat etmeli. Öte yandan Emre'nin katkısını gelir gelmez hem Sivas hem de Mersin maçlarında net olarak gördük ve hissettik. Pas kanallarını doldurması, fitleşmesi ve olgun mücadelesi takımın orta sahada biraz daha nefes almasını kesinlikle sağladı. Umarım kariyerinin sonuna kadar Fenerbahçe futbolcusuna yakışır şekilde mücadelesini sürdürür, çünkü mental ve fizik olarak sağlıklı bir Emre bu takımın olmazsa olmazı.
Webo: Maliyeti yüksek olsa da, ilk transfer dedikodusunu duyduğumda sevindiğim, Semih ve Bienvenu'den kesin kez daha fazla katkı sağlayacağınu düşündüm ki ilk 2 maça bakacak olursak da yadsınamayacak bir katkısı oldu. Öncelikle kadroda kimsede olmayan kaleye sırtı dönük oynama özelliği pas dağılımında katkı yarattı. Golü koklama özelliği ve Sow olan uyumu ise takımın kısa vadeli geleceği için umut veren bir durum. Kısa vadeli diyorum, önümüzdeki sezon belki Webo'yu kulübeye yollayacak daha iyi bir transfer yapılabilir.
Ziegler: Tam Ziegler, Hasan Ali Kaldırım'ı yedeklemek için kiralandı diye düşünürken, HAK'ın kadro dışı kalması bana büyük sürpriz oldu. Reto'nun defansif yönü HAK'tan daha kuvvetli olsa da (kademeye girme ve dengeli savunma) hücumda da ondan eksiği daha çok. Her ne kadar Ziegler'in ilk 11 başlaması bana sürpriz oldu desem de defansif sıkıntıyı bir nebze olsa da azaltacak bir oyuncu Ziegler. Bunu önümüzdeki haftalarda daha net olarak göreceğimizi düşünüyorum.
Özetleyecek olursak, taraftar tepkisini azaltmak için yapılmış bu transferler takıma katkı sağlayabilecek yapıya sahipler, ancak özellikle Emre ve Webo'dan daha fazla bir katkı alınmak isteniyorsa, Aykut hocanın inadından vazgeçip, bunun paralelinde Cristian ve Kuyt'ı yedeğe çekip en azından Topuz ve Caner'i kanatlı 4-4-2'de oynatması gerekir diye düşünüyorum.
1 Ekim 2012 Pazartesi
Fener'in Kriz Yönetimi Notu A+
Buraya 1 yıldan fazla süredir yazmıyoruz. Takip edenlerimiz az da olsa var ve bir açıklama yapma gereği duyarak başlıyorum yazıma. Buraya yazmamızın nedeni, 3 Temmuz'dan bu yana oynanan oyunların bizleri futboldan daha doğrusu neredeyse spordan soğutacak raddeye gelmesi ve sessiz kalmanın doğru olup aklanacağımıza olan inancımız doğrultusunda sürecin bitmesini beklemekti. 3 Temmuz'dan bu yana yaşananları burada tekrar tekrar yazmaya gerek duymuyorum, şayet bu konu camia açısından unutulmamalı, sıcak tutulmalı ve hukuki süreç ya da medya olarak "tape" davası pek önde tutulmasa da çatırdamaları görüyoruz.
Neyse esas konumuza gelelim. Bu paragrafa başlamışken de şunu da dile getireyim, Fenerbahçe'nin bu sezonki futboluna taktiksel genel bir deyişle futbol olarak değinmeyeceğim. Değineceğim konu Fenerbahçe'nin güncel kriz yönetimi daha doğrusu "yönetememesi". Son 1 aydır "tüm medyanın" gündemini meşgul eden kaptan Alex'in tweetiyle başladı her şey. Şahsi fikrimi vurgulamam gerekirse, yanlışların, diğer bir deyişle büyük depremin işaretiydi bu, kaptanının yapmaması gerekendi. Hadi kaptan duygularına hakim olamadı böyle bir tweet yazdı, Aykut Hoca'nın, Aziz Yıldırım'ın nezdinde yapılan "açıklamalar" tam bir fiyaskoydu. Takım içinde bir sorun varsa, bu futbolcu tarafından öyle ya da böyle sosyal paylaşım sitesinden yansıtılmış olsa bile, çıkıp başkanın anons yapması ya da açıklamalarda bulunması tamamen yanlıştı. İçerde yaşanıp tartışılıp halledilecek konu medyaya resmen camia tarafından servis edildi. Tabi medya da durur mu, bulmuş gündem oluşturacak bir konu, ne Galatasaray'ın yenilgisini konuşur, ne de Quaresma'nın derdini. Alex gidecek mi? Alex spor salonuna Ocak'a kadar üye olmuş gidiyor mu? Alex düğünde halay çekiyor, takım bu durumdayken böyle halay çekilir mi? ve daha niceleri. Medyanın eline koz verirsen, avını gözleyen çakal gibi avlarlar seni.
Bu kriz henüz çözülememişken, bu sefer de takımın kötü futbolu eklendi. Ruhsuz, pası verip pastan kaçan, formasını terletmeyen oyuncular. Burada suç kimin? Alex'in mi? Aykut Hoca'nın mı? Aziz Yıldırım'ın mı? HEPSİNİN! Yönetiminden oyuncusuna, teknik direktöründen masözüne kadar herkesin. Yönetim ne yapıyor, kriz yönetemiyor. Aykut Kocaman ne yapıyor, 3 Temmuz'dan bu yana kriz yönetiminin had safhasındayken o da yönetemiyor. Alex ne yapıyor, suratını asıyor, hocanın yüzüne bakmıyor, tribüne çıkıyor. Peki ya Baroni? Ya Stoch? Ya sahada yürüyen diğer futbolcular. Disiplin amacıyla bir futbolcu kadro dışı bırakılıyor, bu futbolcu 8 yıl boyunca sana her şeyini vermiş kaptanın Alex. Fevri hareketleri de olsa "bugün" bunu haketmeyen Alex. Bugün diyorum çünkü, sen bir futbolcuyu tweeti yazdığı zaman kadro dışı bırakamıyorsan zaten kaçırmışsın ipin ucunu. Bu gün gelinen noktada herkes suçlu arıyor. Suçlu kim? Suçlu ben, suçlu sen, suçlu futbolcular, suçlu yönetim! Sonra gidiyorsun bunun faturasını Alex'e kesiyorsun. Peki Baroni, Stoch ne yapıyor? Bırakın fayda vermeyi, koşmayarak ruhlarını ortaya koymayarak takıma zarar veriyorlar. Peki onlar neden kadro dışı değil? Madem önlem alıyorsun, bir disiplin koyuyorsun ortaya, tam yap bunu. 3 Temmuz'dan bu yana bir şeyleri değişeceğini biliyorduk ama bu kadar basiretsiz olunacağı aklımın ucundan geçmemişti. Taraftar sabırsız belki ama her şeyini vermeye hazır. Camianın kalan kısmının artık risk yönetimi danışmanlığı tarzı "kriz yönetimi danışmanlığı" alması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrı bir paragraf da Aziz Yıldırım'ın tahliye olacağına, Alex'in kadro dışı kalacağına dair haberlerin 1-2 gün öncesinden duyulmasına ayırmak istedim. Bu noktada kesin olan şu ki; kulübün içinde köstebek var. Bu tür haberleri medyaya servis edilmesi gibi bir durum olamayacağına göre, bu çatlaktardan sızan böceklerin de derhal tespit edilip, k.çına tekme atılması gerek.
5 Temmuz 2011 Salı
29 Haziran 2011 Çarşamba
Wimbledon Day 9 | Ceyrek Finaller (Erkekler)
Dun kadinlarda yari finallere kalan oyuncularin belli olmasindan sonra bugun de erkeklerde ceyrek final mucadeleleri oynanacak. Kadinlar ceyrek finallerine damgayi Lisicki vurdu. Seri basi olmayan ve turnuvaya wild card ile katilan Lisicki, belki de turnuvanin en onemli favorisi, formda Bartoli'yi 3 set sonunda eledi. Bu sonucta Wimbledon'a wild card ile katilip, en basarili olan 3. isim oldu simdilik. Yasadigi agir sakatliga ragmen geldigi nokta gercekten ayri bir hikaye. Diger maclarda ise favoriler genelde rahat kazandilar. Sharapova, Cibulkova'yi cok rahat gecerek yari finalde Lisicki'nin rakibi oldu. Azarenka, Paszek'i rahat gecip yari finale kalirken, Kvitova da benim supriz cikabilecegini dusundugum macta Pironkova'yi yenerek Azarenka'nin rakibi oldu. Yari final maclarina yarin sabah ayrica deginiriz.
Bugun erkekler ceyrek finallerindeki maclar soyle:
R. Nadal - M. Fish
Fish kendisininden beklenen patlamayi hicbir zaman yapamadi ve hala kalburustu bir oyuncu olarak devam ediyor kariyerine. Bu turnuvada da acikcasi ben buralara gelmesini beklemiyordum; cunku cok da iyi baslamadi ilk turlara. Daha sonra ise performansini arttirarak ceyrek finale kadar geldi. 4. turda ise gecen senenin finalisti Berdych'i eledi. Nadal ise Del Potro'yu 4 sette gecerken maca damga vuran sakatlanmasi oldu. Sakatligi sirasinda macin yarim kalmasi O'nun sansinaydi. Okuduklarimiz, sakatliginin oyununu etkilemeyecegi seklinde. Eger soylendigi gibi maca sakatliginin etkisi olmadan cikarsa zorlanmadan kazanacaktir.
R. Federer - J.F. Tsonga
Fedex, Roland Garros'da yakaladigi yuksek formu, Wimbledon'da da devam ettiriyor. Buraya kadar zorlanmadan geldi ve Tsonga karsisinda da, , her ne kadar yakin zamanda macini izlemesem de, zorlanacagini dusunmuyorum. Acikcasi bu macla ilgili yazacak fazla yorumum yok.
A. Murray - F. Lopez
Feliciano Lopez, Tomic'le birlikte ceyrek finalde seri basi olmayan iki isimden biri ve turnuvanin suprizlerinden. Buraya gelirken tecrubeli Schuettler'i ve cimde cok iyi olan Roddick'i eledi. Andy Murray ise son zamanlarda hep buralarda olan ama kendini bir turlu asamayan bir oyuncu. O'nun sikintisi yetenekten cok mental olarak zayif olmasi. Bu mac bence, ceyrek finallerde supriz olabilecek maclardan biri. Lopez formunu devam ettirir ve Murray'i mental olarak yorabilirse yari final icin sansi olur ama Murray maca iyi konsantre olup, kopmazsa 4-5 sette de olsa maci alir.
N. Djokovic - B. Tomic
Tomic erkeklerde turnuvanin en buyuk suprizi. Davydenko, Soderling ve Malisse gibi 3 seri basi oyuncuyu eleyerek geldi buralara genc raket. Sanssizligi belki de Djokovic ile eslesmek oldu. Kagit uzerinde Djokovic cok agir bassa da benim merakla bekledigim bir mac bu. Umarim yenilse bile Tomic, Djokovic'i zorlar. Burada kazandigi tecrube ona ileride cok fayda saglayacaktir. Hele bir de supriz yaparsa o zaman turnuvanin en buyuk rengi olur.
28 Haziran 2011 Salı
Arsenal'in Yeni Deplasman Forması Sunuldu
Blog'umuzda olabildiğince yazılar yazmaya çalışırken, aynı zamanda güzel ya da ilginç kareleri, videoları da paylaşmaya çalışıyoruz. Arsenal'in forması da bunlardan biri.
Bu yeni forma, kesinlikle bu zamana kadar gördüğüm formalarda ilk 3'e girer, acımaz birincilğe de oynar. Ambleminn yanındaki yaprakların da anlamı ilginç. Gunners'ın 125. yıl için hazırlattığı bu formaların ambleminin sol tarafindaki 15 meşe yaprağı, 1886'da takımı kuran 15 kişiyi simgelerken, sağ taraftaki 15 yaprak da kulübün temellerinin atıldığı sırada buluşulan "Royal Oak Pub'ı" simgeliyor. Ortada yazan "Forward" yani "İleri" kelimesi de pek çoğunuzun bileceği üzere kulübün ilk mottosu olarak tarihe geçmiş. Ne diyelim, iyi günlerde kullansınlar.
Daha fazla bilgi için: LINK (bağlantı İngilizce'dir.)
Wimbledon Day 8 | Ceyrek Finaller (Kadinlar)
Wimbledon'da dun oynanan 4. tur maclarindan sonra bugun kadinlarda ceyrek final mucadelelerine ara vermeden baslanacak. Dun cikan sonuclar da erkeklerde bekledigim maclar disinda hic supriz olmadi. Nadal'in sakatligina ragmen kazanmasi gunun hikayelerinden biriydi. Sakatligi ceyrek final mucadelelerinde ne durumda olacak onemli olan o. Tomic bekledigim gibi gunun en onemli suprizini yapti. Bu turnuvanin yukselen yildizi, ceyrek finalde Djokovic ile eslesti. O maci da heyecanla bekliyorum. Kadinlarda ise Wozniacki disinda beni cok sasirtan supriz olmadi. Ben O'nun Sharapova'yi bile yenebilecegini dusunuyordum ki o 4. turda veda ederek kendisini elestirenlere kortta bir kez daha cevap veremedi. Williams kardeslerin maclarinda supriz olabilecegini tahmin ediyordum bende herkes gibi. Onun disinda ise favori olan oyuncular maclari kazandilar. Bugun oynanacak ceyrek final eslesmeleri soyle:
S. Lisicki - M. Bartoli
Lisicki uzun suren sakatlik doneminden sonra katildigi Wimbledon'in suprizlerinden oldu. Li Na'yi turnuvadan eleyen, ceyrek finaldeki seri basi olmayan iki isimden biri olan Alman oyuncu belki de turnuvadan once hedefledigi noktaya coktan ulasti. Bundan sonra ustunde ciddi bir baski olacagini sanmiyorum. Rahat bir sekilde oyununu oynayacaktir ama eline gelen bu firsati da en iyi sekilde degerlendirmeye calisacaktir. Bartoli ise Serena Williams'i bir Grand Slam'de yakalanacak en kotu halde yakaladi ve maci kazandi. Mac sirasindaki hirsi ve konsantrasyonu cok ust seviyedeydi. Sanki formu bu kadar iyiyken bunun kariyeri icin en onemli turnuva oldugunu dusunuyor. Bu macta da Serena karsisinda oynadigi gibi oynarsa yari finale kalacagini dusunuyorum. Bence bu mactan supriz cikmayacak ve Bartoli yari finale kalacak.
D. Cibulkova - M. Sharapova
Acikcasi ben Wozniacki'nin bu sefer seytanin bacagini kirip Sharapova'yi eleyecegine inaniyordum ama O buralara dahi gelemedi. Dun Sharapova kendisine gore zayif Peng'e karsi belki de 4. turun en rahat macini oynadi. Su anki form durumlarina bakinca da herkesten bir adim onde gozukuyor. Hala tek handikapi dun dedigim gibi oyundan cok rahat kopabilmesi. Cibulkova ise dunun suprizine imza atip Wozniacki'yi eledi. Hem de ilk seti farkli kaybettikten sonra oyundan kopmayarak basardi bunu. Bu kadar inatci olmasi Sharapova'ya ters gelebilir ama 3 sette olsa da ben Sharapova'nin maci kazanacagina inaniyorum.
P. Kvitova - T. Pironkova
Dunun bir diger supriz sonucuna imza atan Pironkova ceyrek finalde Kvitova ile eslesti. Kagit ustunde Kvitova favori gozukse de, Pironkova da buraya Venus'u ve Zvonareva'yi eleyerek geldi. Gunun supriz cikabilecek maclarindan biri bence. Kvitova buralara en kolay yollardan gelen isimlerden biri. Belki turnuva basindan beri ilk kez bu kadar direncli bir isimle mucadele edecek. Her halukarda bu macin 3 sete uzayacagini ve supriz cikabilecegini dusunuyorum.
T. Paszek - V. Azarenka
Ceyrek finalde seri basi olmayan diger isim genc Avusturya'li Paszek de turnuvanin suprizlerinden. En azindan buraya gelmesini cok kisi beklemiyordu. Schiavone'yi eledikten sonra 4. turda da Pavek'i eleyerek ceyrek finalde Azarenka'nin rakibi oldu. Azarenka bekledigim gibi 4. macini, ayni Sharapova gibi, cok rahat kazandi. Formu gayet iyi ve dun de dedigim gibi kendisinden beklenen patlamayi bu sefer yapmaya kararli gibi. Her ne kadar gonlum Paszek'ten yana olsa da bu macta da supriz cikacagini dusunmuyorum. Azarenka zor da olsa bu maci da kazanir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)